Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

Kütüb-ü Sitte konuları

Fasil :
Konu :
Ravi :
Hadis :
[Bir kere arâzî sâhibleri geniş ve işlek tarîk (-ı âmmın mikdârı) hakkında ihtilâf ettiler de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem yedi zirâ` olarak hükmetti] dediği rivâyet edilmiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem, kişinin cebren ve kahren malını almaktan, (kulak, dudak ve burun kesmek gibi) ukubet-i fâhişeden nehiy buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: Kim ki, malı (nı muhâfaza) uğrunda katl olunursa o şehiddir, buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre, bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem kadınlarından bâzısının (ki, Hazret-i Âişe`dir) yanında bulunuyordu. Bu sırada Ümmehât-i mü`minîn`den birisi bir hâdimin vedâatiyle içi yemek dolu bir çanak göndermişti. Hazret-i Âişe (bir taş parçasiyle) hâdimin eline vurdu. Kab ikiye bölündü. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem iki parçayı birleştirdi. Yemeği içine koydu. Orada bulunanlara: Yeyiniz (ananız gayrete geldi, yeyiniz ananız kıskandı!) buyurdu. Enes radiya`llahu anh diyor ki: Onlar yemeği yediler. Yemek bitinceye kadar hâdimi de kırık çanağı da Resûlullah tevkîf etti. Sonra sağlam bir tabak verip iâde buyurdu. Kırık tabağı da alıkoydu.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir. (Hevâzin seferinde) mücâhidlerin azıkları hafifleşmişti de fakir düşmüşlerdi. Bunun üzerine Ashâb, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e develerini kesmek için (izin istemeğe) geldiler. Resûlullah da bunlara izin verdi. Müteâkıben bunlar Ömer radiya`llahu anh`e mülâkî oldular. Bu haberi ona da hikâye ettiler. Hazret-i Ömer bunlara: - Develeriniz gittikten sonra (bu uzun yolculukta) hayâtınızdan eser kalmaz, dedi. Sonra Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna girdi. Ve: - Yâ Resûla`llah! Bunların develeri gittikten sonra bunların hiç biri (sağ) kalmaz, dedi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem de: - Öyle ise haydi orduya ilân et, herkes geri kalan azıklarını getirsinler! buyurdu. İçine konulmak üzere meşin bir sergi yayıldı. Getirenler buna koydular. Sonunda Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ayağa kalktı, düâ buyurdu ve sergi üstündeki erzak için bereket temennî eyledi. Sonra Ashâb`ın kaplariyle gelmesini emretti. Mücâhidler (gelip) avuç, avuç aldılar. Fâriğ oluncıya kadar (torbalarını doldurdular. Yanlarında dolmadık kab kalmadı. Alınan erzâkın bir misli de arttı, kaldı. Resûl-i Ekrem bu mu`cizeden istiğrâb edip son dişleri görülünceye kadar güldü). Sonra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (makam-ı şükranda): - Eşhedü en lâ ilâhe illa`llah ve ennî Resûlullah, buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: [Hakîkaten Eş`arîler, gazâda azıklarını bitirirken, yâhud Medîne`de âilelerin taâmı azaldığında hemen yanlarındaki erzâkı bir sevb derûnunda toplayıp sonra bir kab içinde (ölçerek) aralarında ale`s-seviye taksîm etmiş kimselerdir. Binâenaleyh Eş`arîler bendendir, ben de Eş`arîlerdenim] buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Şöyle hikâye ettiği rivâyet edilmiştir: (Huneyn dönüşünde Tihâme`den ma`dûd) Zü`l-Huleyfe`de biz, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulunduk. Hey`et-i seferiye iyice acıkmıştı. (Huneyn`de) bir çok deve ve koyun da ele geçirmişlerdi. Râfi` (devamla) demiştir ki: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ordusunun arkalarında kalmıştı. Ashab acele edip ganîmet develerinden, koyunlarından kısmen kesmişler, tencereleri yerleştirmişlerdi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (gelince) emredip tencereler devrildi. Sonra Resûlullah mâl-i ganîmeti taksîm buyurdu. (Develerin; koyunların taksîminde o günün râyicine göre) on koyunu bir deveye muâdil saydı. Bu sırada develerden birisi kaçmıştı. Bunu tâkib ettilerse de o (firârî deve) muakkibleri âciz bıraktı. Ordu içinde (medâr-ı tâkib olan) at da pek az bulunuyordu. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı tâkib edip (vurdu) da bu sebeble Allah hayvanı tevkîf buyurdu. Bundan sonra salla`llahu aleyhi ve sellem: - Vahşî hayvanların firârîsi gibi behâimin de muhakkak firârîsi vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böylece muâmele ediniz (avlar gibi vurunuz!) buyurdu. Ben: - Yâ Resûla`llah! Yarın (zaman olur ki) muhakkak biz, düşmandan endîşe ederiz (de kılıçlarımızı zebh için körletemeyiz), berâberimizde bıçak da bulunmaz. (Bu halde) kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz? diye sordum. Resûlullah: - Bol kan akıtan her şey ile zebholunur, üzerine ismu`llah da zikrolunursa, o mezbûhu yeyiniz! Yalnız dişle tırnak müstesnâdır. Bunun sebebini de her halde size bildirmek isterim: amma diş, bir kemiktir (kesmez), tırnak da Habeşîlerin vesâit-i zebhidir, buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Ravi :
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Her kim memlûkünden (münbais) hissesini âzâd etse, o kimseye kendi malından (bâkî kıymetini vererek) köleyi (tamâmen) halâs etmesi vâcib olur. Şâyed mu`tikın malı yoksa memlûkün âdilâne kıymeti takdîr olunur. Sonra köle (diğer şerîkin nasîbini iktisâb için) meşakkatsiz bir halde çalıştırılır.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Allah`ın (men` ettiği) hudud üzerinde duran (, ilerlemiyen) kimse ile (ilerliyen) ve hududda vâkı` olan kimselerin benzeri, bir sefîne halkının meseli gibidir ki, onlar sefîne üzerine kur`a attılar: bâzısına sefînenin üstü (, güverte) düştü, bâzısına da altı (ambar kısmı) isâbet etti. Sefînenin altında bulunanlar (susayıp) sudan müstefîd olmak istedikleri zaman yukarı (çıkıyorlar ve bura) dakilerin üzerine uğra (yıp geçi) yorlardı. Bunlar (aralarında): biz, nasîbimiz (ambar) da bir delik açarsak (hem biz ezâlanmamış, hem de) üstümüzdekilere ezâ vermemiş oluruz, dediler. (Bunlardan birisi bir balta sallayarak sefînenin en aşağı bir yerini delmeğe başladı. Yukarıdakiler der-akab geldiler: - Sana da ne oluyor? diye sordular. O da: - Siz bizim yüzümüzden müteezzî oluyorsunuz, bize muhakkak su lâzımdır! dedi). Şimdi âlî tabaka sâhibleri, bu esâfil-i nâsı (fenâ) dilekleriyle başbaşa bıraksalardı, hepsi birden helâk olurlardı. Fakat bunların (cinâyetkâr) ellerini tutsalardı (hem) kendileri necat bulurlardı, hem de bu mücrimleri toptan kurtarırlardı.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Hadis :
Şöyle rivâyet edilmiştir: Müşârün-ileyh Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem zamânına yetişmiş ve vâlidesi (Sahâbiyât`tan) Zeyneb bint-i Humeyd kendisini (feth-i Mekke`de) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e götürmüştü: - Yâ Resûla`llah! Oğlumla İslâm bîati akdediniz, dedi. Resûlullah: - O küçüktür, buyurdu. Ve başını sığazlıyarak Abdullah`a (bereketle) düâ eyledi. (Hafîdi diyor ki:) büyük babamla çarşıya çıkıp (ticâret için) erzak aldığı ve İbn-i Ömer`le İbn-i Zübeyr radiya`llahu anhüm`ün kendisine mülâkî oldukları olurdu. Bunlar derhal Abdullah`a: bizi de (bu mala) ortak et! Çünkü Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem senin için bereketle düâ buyurdu, derlerdi. Abdullah da bunları şerîk ederdi. Bâzı zaman olurdu ki, tamam bir deve yükü (kâr) isâbet ederdi de o kârı (herkesin) evine gönderirdi.
Sıra :