Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

Kütüb-ü Sitte konuları

Fasil :
Konu :
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den naklen şöyle rivâyet edilmiştir: Müslümanlarla Yehûd ve Nasârâ`nın meseli, (yâni Allah`a ve Peygamberlerine karşı bunların vaz`iyetlerinin nazîri) bir cemâatin meseli gibidir ki, bu cemâati bir gün geceye kadar kendisine iş işlemek üzere muayyen bir ücretle bir kimse istîcâr etmiştir. Fakat bunlar günün yarısına kadar müste`cîr hisâbına çalışıp sonra: - Senin bize vermeği şart kıldığın ücrete ihtiyâcımız yoktur, işlediğimiz iş de bâtıldır, (bir ecre muâdil değildir,) demişlerdir. Müste`cîr bunlara: - Mesâînizi heder etmeyiniz, geri kalan işinizi tamamlayınız da ücretinizi kâmilen alınız! dediyse de bunlar çalışmaktan imtinâ edip terk etmişlerdir. Müste`cîr de bunlardan sonra başkalarını istîcâr edip bunlara: - Şu gününüzün geri kalan zamânını siz tamamlayınız da şunlara ücret olarak şart kıldığım ecre siz müstehak olunuz! dedi. Bu def`a bunlar çalışmağa başladılar. Tâ ikindi namazı vakti olunca bunlar da: - Şimdiye kadar işlediğimiz iş bâtıldır, (bir ecre tâbi` değildir). Bu iş senin olsun ve bu husûsta bize vermeği şart kıldığın ücret de senin olsun, dediler (çalışmadılar). Müste`cîr bunlara da: - (Öyle yapmayınız!) Geri kalan işinizi tamamlayınız (da ücretinizi alınız!): gündüzden geri kalan az bir şeydir, dediyse de bunlar da çalışmaktan imtinâ ettiler. Müste`cîr bunların bakıye-i eyyâmını ikmâl ve kendisi için çalışmak üzere bir cemâat daha istîcâr etti. Bunlar güneş gurûb edinceye kadar evvelkilerin bakıyesini tamamlıyarak çalıştılar. Ve evvelki iki kafile amelenin ücretini istikmâl ve istîfâ ettiler. İşte bu da müslümanların ve şu (tevhîd ile nübüvvet-i Muhammediye) nûrunu kabûl edenlerin meselidir.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den şöyle hikâye buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: (Ashâbım!) Sizden evvel gelip geçen milletlerden üç kişilik bir cemâat sefere gitmişler ve yağmura tutulup dağda bir mağaraya ilticâ etmişlerdi. Mağaraya girdikleri zaman dağdan bir kaya parçası aşağı düşüp bunların üzerine mağarayı kapadı. Bunlar görüştüler (içlerinden birisi:) sizi bu kayadan bir şey kurtaramaz, ancak a`mâl-i sâlihanızı yâd ederek Allah`a duâ ve ilticâ halâs eder, dedi. Bunlardan birisi: - Yâ Rab! Benim yaşlı, ihtiyar babamla anam vardı. (Her gün) ben, (koyunlarımı sağıp) bunların akşam sütünü içirmezden evvel âileme ve hizmetçime süt içirmezdim. Günlerden bir gün bir iş taleb etmekte (ki mesâî), beni uzaklaştırmıştı da ebeveynim uyuyuncaya kadar dönüp gelememiştim. Bu ihtiyarların akşam sütünü sağıp geldiğimde ikisini de uyuyor buldum. Bunlara sütlerini içirmezden evvel âileme ve hizmetçime süt vermeği kerih gördüm. İki elimde süt bardağı olduğu halde bunların uyanmalarına intizâr ederek şafak parlayıncaya kadar meksettim. O zaman uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah`ım! (Sen pek iyi bilirsin ki) benim, ebeveynime karşı bu ihtimâmım, Sen`in rızâ-yi ilâhîni taleb etmek içindir. Bu, böyle ise, içinde bunaldığımız şu kaya beliyyesinden bize küşâyiş ihsan buyur! diye duâ etti. Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmağa muktedir olamadılar. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: bu def`a da bir başkası: - Yâ Rab! Benim amucamın bir kızı vardı. O bana insanların en sevimlisi idi. Ben ondan nâil-i emel olmak istedim. Fakat o benden sakındı. Tâ ki yıllardan bir (kaht) yılı erişti. Amucamın kızı bana geldi, (arz-ı ihtiyâc etti). Ben de onunla bir haramgâhta bulunmak şartiyle yüz yirmi dînar verdim. O va`dini tuttu. Fakat ben onun şâhika-i ismeti üzerine çıkmak isterken o, bana: (hayır, ey Allah`ın kulu Allah`dan kork! Kudret-i fâtıranın bu bekâret) mührünü senin hiç bir sebeble açmanı halâl etmem, yalnız hakk-ı nikâh ile halâl ederim, dedi. Artık ben de günahtan ictinâb ederek insanlabın bana en sevimlisi olan kızcağızın yanından ayrıldım. Ve ona verdiğim altınları da bıraktım. Allah`ım!! Bne bu günahtan, yalnız Sen`in rızâ ve muhabbetini kazanmak için ictinâb ettimse, içinde kapandığımız şu kayadan bizi kurtar! diye duâ etti. Kaya (biraz daha) açıltı. Şu kadar ki, bunlar içni yine çıkmak müyesser olmadı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (devam buyurup) üçüncü yolcu da: Allah`ım! (Sen her şey`i pek yakından bilirsin ki) ben bir kere birtakı işçiler istîcâr ettim. İçlerinden bir işçi müstesnâ olmak üzere bunların ücretlerini verdim. Fakat öbür işçi ücretini bırakıp gitti. Bunun ücretini (ticâretle) nemâlandırdım. Hattâ bunun bu ücretinden hayli servet vücûde geldi. Bir zaman sonra bu ecîr bana geldi. Ve: ey allah`ın kulu, ücretimi bana ver! dedi. Ben de ona: şu gördüğün deve, sığır, koyun (ve bunlara hizmet eden) köle hep senin ücretinden vücûd bulmuş bir servettir, dedim. Bu ecîr: ey Allah`ın kulu, benimle istihzâ etme! dedi. Ben de ona: hayır, seninle istihzâ etmiyorum, (bu bir hakîkattir; malını al, götür! dedim). O da bunların hepsini sürüp götürdü. Bunlardan hiç bir şey bırakmadı.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Hadis :
Şöyle haber verdiği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in Ashâb`ından (otuz kişilik) bir seriyye me`mûr oldukları bir sefere gitmişti. Bunlar Arab kabîlelerinden bir kabîle üzerine indiler. Ve misâfir edilmelerini istediler. Fakat bunlar misâfir etmekten imtinâ ettiler. Bu sırada reislerini (bir akreb) sokmuştu. Bütün kabîle halkı harekete gelip her çâreye baş vurdular. Fakat hiç bir şey şifâ-bahş olmadı. Bunlardan bâzıları: - Şuraya inen şu kafile halkına gitseniz, belki bunların arasında bir çâre bilen kimse vardır, demişti. Bunun üzerine kabîle halkı gelip: - Ey cemâat, reîsimizi bir akreb soktu. Tedâvî için koştuk, her çâreye mürâcaat ettik, müessir olmadı. İçinizde buna çâre bilen bir kimse var mıdır? diye sordular. Kafileden birisi (ki, Ebû Saîd-i Hudrî`dir): - Evet ben varım, Vallahi ben duâ ederim. Fakat sizden bizi konuklamanızı diledik de yemîn ederim ki, misâfir edinmediniz. Artık şimdi ben de size bir ücret ta`yîn etmedikçe duâ etmem, dedi. Bir sürü koyuna sulh oldular. Ebû Saîd kabîle reisinin yanına gitti. (Fâtiha Sûresini sonuna kadar) okudu. Derhal reis bukağısından çözülmüş hayvana döndü. İleri geri yürümeğe başladı. Artık üzerinde hiç bir hastalık kalmamıştı. Ebû Saîd-i Hudrî (devamla) demiştir ki: kabîle halkı mukavele edilen ücreti îfâ ettiler. Ashâb-ı Seriyyeden bâzılar: - Bu koyunları taksîm ediniz! dediler. Fakat duâ eden (Ebû Saîd): - Hayır, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e varıp bu olup bitenleri kendisine arz edinceye kadar bu koyunları taksîm etmeyiniz!. Görelim bize Resûlullah ne emr eder, dedi. Hey`et-i seferiyye Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldiler. Bu sergüzeşti hikâye ettiler. Resûl-i Ekrem (Ebû Saîd`e hitâben:) - Fâtiha`nın bu kadar müessir bir duâ olduğunu sana kim öğretti? di(ye taltîf et) di. Sonra Seriyye halkına teveccüh edip (bunları da taltîf için) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - İyi hareket etmişsiniz. Şimdi taksîm ediniz. Sizinle berâber bana da bir hisse ayırınız! dedi ve tebessüm buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem erkek hayvanı dişiye çekdirme (pahâsın) dan nehiy buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Ravi :
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: [Zengin kişinin borcunu ödemeği uzatması bir zulümdür. Sizin biriniz (in matlubunun edâsı) bir zengine havâle edildiğinden (havâleyi kabûl ile ona) mürâcaat etsin!.] demiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz (bir kere) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûrunda oturuyorduk. Bir cenâze getirildi. Cenâze sâhibleri (makam-ı Cibrîl`e koyup gelerek): - (Yâ Resûla`llah!) Cenâze (miz) üzerine namaz kıl (sanız!) diye haber verdiler. Resûlullah: - Müteveffânın üzerinde bir borç var mıdır? diye sordu. Onlar: - Hayır, diye cevab verdiler. Resûlullah: - Bir dünyâlık bıraktı mı? diye de sordu. Onlar: - Hayır, dediler. Bunun üzerine Resûlullah bu cenâze üzerine namaz kıldı. (Bir zaman) sonra başka bir cenâze getirilmişti. Bu def`a da cenâze sâhibleri: - (Yâ Resûla`llah!) Cenâze (miz) üzerine namaz kıl (sanız!) diye haber verdiler. Resûlullah: - Müteveffânın üzerinde borç var mı? diye soruldu. Cevâben: - Evet, (vardır) denildi. Resûlullah: - Bir dünyâlık terk etti mi? diye sordu. Onlar: - Üç dînâr bıraktı, dediler. Resûlullah bunun üzerine namaz kıldı. Sonra üçüncü bir cenâze de getirildi. (Musallaya koyup): - (Yâ Resûla`llah!) Cenâze (miz) üzerine namaz kıl (sanız!) diye haber verdiler. Resûlullah (bu def`a da): - (Müteveffâ) bir dünyâlık bıraktı mı? diye sordu. Onlar: - Hayır, diye cevab verdiler. Resûlullah: - Müteveffânın üzerinde borç var mı? diye sordu. Onlar: - (Evet) üç dînâr, dediler. Resûlullah: - (Haydı) sâhibinize (siz) namaz kılınız! buyurdu (da icâbet etmedi. Bunun üzerine müsâreatle) Ebû Katâde: - Yâ Resûla`llah! Cenâze üzerine namaz edâ buyur!. Onun borcu benim üzerime (vâcib) dir, di(ye tekeffül et) ti. Bunun üzerine Resûlullah bu cenâze üzerine de namaz kıldı.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Şöyle rivâyet edilmiştir: (Tâbiî Âsım İbn-i Ahvel tarafından) Enes İbn-i Mâlik`e: - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: İslâm`da câhiliyet (devrini) ahdi yoktur, buyurduğu sana bâliğ oldu (, duydun) mu? diye soruldu. Enes İbn-i Mâlik: - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Medîne`de) benim evimde Kureyş ile Ensâr arasında muâhât (yâni kardeşlik te`sîs) buyurdu, diye cevab verdi.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (bir kere): Bahreyn (den Cizye) malı gelmesi tahakkuk ederse, sana: (mübârek elini açarak üç def`a) şöyle şöyle (şöyle dünyâlık) veririm, buyurdu. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (cânib-i Hakk`a) alınıncaya kadar Bahreyn malı gelmedi. Bahreyn malı geldiği zaman Ebû Bekr (bir münâdîye) emredip: - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in her kime bir va`di veyâhut bir borcu varsa bize gelsin! diye i`lân eyledi. Ben de Ebû Bekr`e gittim: - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyur (up va`det) mişti, dedim. Ebû Bekr de (şöyle al deyip eliyle işâret ederek) benim için bir avuç (para) hapazla (yıp ver) di. Ve bunu say buyurdu. Saydım, bu nukud beş yüz (adet) idi. Bu def`a Ebû Bekr bana: - Bunun iki misli daha al! dedi.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Hadis :
Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ukbe İbn-i Âmir`e Ashâb`ı arasında (vekâleten) taksîm etmek üzere birtakım (kurbanlık) koyun vermiş. (Ukbe bunları taksîm edip) bir yaşında bir keçi oğlağı geri kalmıştı. Ukbe bunu Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e arz etmiş. Resûl-i Ekrem de: - Onu da sen kes, (kurban et!) buyurmuştur.
Sıra :
 
Fasil :
Hadis :
Şöyle rivâyet edilmiştir: Kâ`b İbn-i Mâlik âilesinin Sel` (dâğın) da güdülür bir sürü davarı varmış. (Kâ`b diyor ki:) bunları güden câriyemiz bu davarımızdan bir koyunu ölüm hâlinde gördü. Hemen (sert) bir taşı kırarak (bıçak gibi keskin) taş parçasiyle koyunu kesti. (Bu muslihâne hareket duyulunca) Kâ`b âile halkına: - (Durunuz!) Bu vaziyeti Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den soruncaya kadar, yâhud Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e soracak bir kimse gönderinceye kadar koyu (nun eti) nden yemeyiniz! dedi. Ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e koyunun sûret-i zebhinden ya (bizzat) Kâ`b kendisi yâhud birisini gönderip sordu. O da Kâ`b`a bu (nun eti) ni yemeyi emir buyurdu.
Sıra :