Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

Abdullâh b. Abbâs

Abdullâh b. Abbâs - Sahih Buhari kitabındaki rivayet ettiği hadisi şerifler listesi

Baslik :
PEYGAMBERİMİZİN SÎMÂCA HAZRET-İ İBRÂHÎM`E BENZEYİŞİ
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Amma İbrâhîm` (in şekl-ü şemâilin) i görmek isterseniz, arkadşınız (ın yüzün) e bakınız!. Mûsâ ise buğday renkli, etli ve toplu gövdelidir. (Mûsâ`yı da bu gece rü`yamda gördüm) lifle yularlanmış kızıl bir deve üzerinde (hac mevsiminde telbiye ederek Erzak) vâdîsinde öyle akıp gidiyordu. Ben ona (Mi`râc gecesi baktığım ve gördüğüm gibi hakîkat olarak) bakıp görüyordum.
Sıra :
 
Baslik :
İBRÂHÎM, İSMÂİL, HÂCER KISSASI HAKKINDA BUHÂRÎ`NİN İBN-İ ABBÂS`DAN MUFASSAL RİVÂYETİ
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur: Kadınların uzun etekli libâs kullanmaları İsmâil`in anası (Hâcer) tarafından konulmuş bir âdettir. Hâcer, (kıskanç ortağı) Sâre`den izini gizlemek için uzun eteklik giymişti. İbrâhim Hâcer`le evlenip İsmâil doğduktan sonra emzirmekte olduğu bu oğliyle berâber (Sâre`nin taarruzundan korunmak için Şam`dan çıkıp Mekke`ye) geldi. Nihâyet Hâcer`le İsmâil`i Mescid-i Harâm`ın (bugün bulunduğu) yerin, ve Mescidin yüksek bir mahallindeki Zemzem kuyusunun yukarısında büyük bir ağacın yanına bıraktı. O târihte Mekke`den hiç bir kimse yoktu. Hattâ içecek su da yoktu. İşte İbrâhîm bu ana ve oğulu buraya bıraktı. Yanlarına içi hurma dolu (meşin) bir dağarcık, içi su dolu bir kırba bıraktı. Sonra İbrâhîm kendi (Şam`a) gitmek üzere döndü. İsmâîl`in anası Hâcer de peşi sıra onu ta`kîb etti de: - Ey İbrâhîm, bizi bu vâdîde bırakıp da nereye gidiyorsun? Öyle bir vâdî ki, ne görüp görüşecek var, ne başka bir hayat eseri var. (Vahşet-âbâd yer) dedi. Hâcer bu sözlerini tekrâr ettiyse de İbrâhîm ona dönüp bakmadı. Nihâyet Hâcer ona: - (Bizi burada bırakmağı) Allah mı sana emretti? diye sordu. İbrâhîm: - Evet, Allah emretti! diye cevap verdi. Bunun üzerine Hâcer: - Öyle ise (Allah bize yetişir), O bizi korur, bırakmaz! dedi. Sonra (Kâ`be`nin yerine) döndü. İbrâhîm de ayrılıp gitti. Tâ Mekke`nin üstündeki "Seniyye" mevkiinde görülmiyecek bir yerde bulununca, yüzünü Kâ`be`ye döndürdü. Sonra ellerini kaldırarak şu kelimelerle duâ etti de: - Rabbım! Zürriyetimden bir kısmını (İsmâil ile onun soyunu) ekin bitmez bir vâdîde Sen`in, taarruzu harâm olan, Beyt`inin yanında iskân ettim. Nâstan bir kısım kimseleri, (namaz kılmak için) zürriyetimin bulunduğu bu yere doğru meylettirip heveslendir! Ve onları her nevi` meyvalardan merzûk et!. Gerektir ki, Sana şükrederler! dedi. Artık İsmâil`ın anası, oğlu İsmâil`i emziriyor ve (kendisi) kırbadaki sudan içiyordu. Nihâyet kırbadaki su bitince hem Hâcer, hem de çocuğu susadı. Hâcer çocuğun susuzluktan toprak üstünde sızlanarak yuvarlandığına bakmağa başladı. Fakat çocuğun bu elîm hâline bakmaktan fenâlaşarak onun yanından kalkıp biraz öteye gitti. Ve o mıntıkada Kâ`be`ye en yakın dağ olarak Safâ tepesini buldu. Ve bunun üstüne çıktı. Sonra vâdîye karşı durup bir kimse görebilir miyim? diye bakmağa başladı. Fakat hiçbir kimse göremiyordu. Bu def`a Safâ tepesinden indi. Vâdîye varınca (ayağına dokunmamak için) entârisinin eteğini topladı. Sonra müşkül bir işle karşılaşan bir insan azmiyle koştu. Nihâyet vâdîyi geçti. Sonra Merve mevkiine geldi. Orada da biraz durdu. Ve bir kimse görebilir miyim? diye baktı. Fakat hiçbir kimse göremedi. Hâcer bu sûretle (Safâ ile Merve arasında) yedi def`a gitti, geldi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: bunun için nâs (hacılar) Safâ ile Merve arasında sa`yederler, buyurmuştur. Son def`a Merve üzerine çıktığında bir ses işitti. Ve kendisi nefsine hitâb ederek: sus, iyice dinle! dedi. Sonra dikkatle dinledi. Bu sesi evvelki gibi bir daha işitti. Bunun üzerine Hâcer: ey ses sâhibi, sesini duyurdun!. Eğer sen bize yardım etmek kudretine mâlik isen, bize yardım et! dedi. Ve böyle der demez hemen Zemzem kuyusunun yerinde bir melek (Cibrîl) göründü. O Melek ayağının topuğiyle, yâhut kanadiyle yeri kazıyordu. Nihâyet su göründü.
Sıra :
 
Baslik :
PEYGAMBERİMİZİN AZÎZ HAFÎDİ HASAN VE HÜSEYN`E VE İBRÂHÎM`İN OĞLU İSMÂİL İLE İSHÂK`A ETTİKLERİ ME`SÛR DUÂLARI
Hadis :
Gelen bir rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (muazzez hafidleri) Hasen`le Hüseyn`e (meâli aşağıdaki duâyı) okurdu. Ve: (Büyük) babanız (İbrâhîm) de bu duâyı (oğulları) İsmâil ile İshâk`a okurdu! der idi: Allah`ım -insin, cinnin, şeytanı(nın şerri)nden, (zehirli) haşerattan ve dokunan her kötü gözden- şifâ veren kelimelerine sığınırım.
Sıra :
 
Konu :
Baslik :
YÛNÜS ALEYHİ`S-SELÂM
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den rivâyetine göre, Peygamberimiz: Hiç bir kişi için: "Ben muhakkak Yûnus İbn-i Mettâ`dan hayırlıyım, demek muvâfık değildir" buyurmuş ve Yûnus`u babası Mettâ`ya nisbet etmiştir.
Sıra :
 
Baslik :
EBÛ ZERR-İ GIFÂRÎ`NİN SÛRET-İ İSLÂM`I HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS`IN UZUN BİR METİN İLE RİVÂYETİ
Hadis :
(Ebû Cemre) şöyle rivâyet etmiştir: bir kere İbn-i Abbâs bize: Ebû Zerr`in nasıl müslümân olduğunu size bildireyim mi? diye sormuştu, biz de: evet bildir! demiştik. (İbn-i Abbâs şöyle anlattı): Ebû Zer dedi ki: ben Gıfâr (kabîlesin) den bir kimse idim. (Günün birisinde): "Mekke`de bir kimse çıkmış, Peygamber olduğunu iddia ediyormuş" diye bize bir haber erişti. Ben de kardeşim (Üneys)e: haydi (Mekke`ye) şu kimseye git, görüş!. (Ne söylerse dinle). Ve onun (hakkında edindiğin) haberle bana gel! dedim. (Nihâyet) kardeşim gitti. Resûlullah`a kavuştu. Sonra dönüp geldi. Kardeşime: - Ne haber var? diye sordum. O da: - Bir kişi gördüm. O, hayır ile emrediyor, şerden nehyediyor, dedi. Kardeşime: - Gönlüme şifâ verir bir haber getirmedin! dedim. Ve kendim bir dağarcık, bir de asâ aldım. Sonra Mekke`ye yöneldim. (Mescid-i Harâm`a geldim) fakat ben Resûlullah`ı tanımıyordum. Onu başkasına sormak da fenâma gidiyordu. Zemzem suyu içiyordum. Ve mescidde bulunuyordum. Ebû Zerr (devamla) der ki: - Bu sırada yanıma Alî (İbn-i Ebî Tâlib) uğradı ve: - Şu adam gariptir sanırım! dedi. Ben de: - Evet garibim, dedim. Alî: - Öyle ise bizim eve buyur! dedi. Ebû Zer der ki: Alî ile berâber gittim. (Sabaha kadar) o bana (seyahatime dâir) bir şey sormadı. Ben de ona haber vermedim. Sabahlayınca (kalktım) Resûlullah`ı sormak için kuşluk vakti mescide gittim. Fakat kimse bana ona dâir bir şey bildirmedi. Ebû Zer (devâm edip) dedi ki: - (Yine) bana Alî uğradı ve: - Bu adam için yerini öğrenmek zamanı gelmedi mi? (yani hâlâ garip mi, bir yer bulup yerleşmedi mi?) diye sordu. Ben de: - Hayır, (burada ikamet niyetinde değilim) dedim. Alî: - Haydi (bize) gidelim, dedi. (Gittik, evde) Alî: - Yâhu senin işin, (hâl ü şânın) nedir? Bu şehre neye geldin? diye sordu. Ben de: - Mahrem tutacağına bana söz verirsen sana anlatırım, dedim. Alî: - Emîn ol öyle yaparım, dedi. Ben de şöyle anlattım: - Duyduğumuza göre burada bir kişi çıkmış, Peygamberim, dermiş. Onunla görüşmek üzere kardeşimi gönderdim. Fakat kardeşim döndü geldi. Getirdiği haber bana kanâat vermedi. Bunun üzerine kendim bu zâta varıp yüz yüze kavuşmak (ve görüşmek) istedim, (buraya geldim). Alî: - Hiç şüphesiz sen (âkılâne hareket ettin) hidâyete mazhar oldun. (Bu zât, Allah`ın resûlüdür, hak Peygamberdir. Sabahleyin ben yanına gideceğim. Sen de ardımca gel! dedi. Sabah olunca Alî): İşte ben Resûlullah`ın yanına gidiyorum; arkam sıra gel; benim girdiğim yere sen de gir!. Şâyet ben (yolda) sana zarar vereceğinden korktuğum birisini görürsem, ben, papucumu düzeltir gibi bir duvara yönelir dururum. Sen (durma) git! (Ber yürüyüp nereye girersem, sen de oraya gir!) dedi.. Alî gitti. Ben de onunla berâber gittim, nihâyet o, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna girdi. Onunla berâber ben de girdim. Hemen Resûlullah`a: - Yâ Resûla`llah, bana İslâm`ı ta`lîm buyur! dedim. O da telkîn buyurdu. Ben de bulunduğum yerde hemen müslümân oldum. Bunun üzerine Resûlullah: - Ey Ebû Zer, bu işi mahrem tut, ve memleketine dön, git!. Sonra sana bizim zuhûrumuz haberi, ne zaman erişirse hemen gel! buyurdu.
Sıra :
 
Baslik :
"EN YAKIN KAVM VE KABÎLENİ ALLÂH`IN AZÂBİYLE KORKUT!" ÂYET-İ KERÎMESİNİN NÜZÛLÜ ÜZERİNE RESÛLULLÂH`IN SAFÂ TEPESİNE ÇIKARAK VE BÜTÜN KUREYŞ SOYLARINI ÇAĞIRARAK DA`VETİ
Hadis :
Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: "Habîbim, en yakın kavim ve kabîleni (Allah`ın azâbiyle) korkut!" meâlindeki âyet nâzil olduğunda Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (bir gün evinden çıktı. Tâ Safâ dağına ve biribiri üzerine yığılmış büyük taş kümelerinin yanına vardı, en yüksek bir kayanın üstüne çıkıp yükseldi. Sonra: Ey Kureyş buraya geliniz, toplanınız!. Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz, diye seslendi). Kureyş kabîlerini, ey Fihr oğulları, ey Adiy oğulları (ey Abd-i Menâf oğulları, ey Abdü`l-Muttalib oğulları) diye oymak oymak çağırmağa başladı.
Sıra :
 
Baslik :
PEYGAMBERİMİZ HER HÂL VE HAREKETİNDE TAŞKINLIK YAPACAK SECİYEDE DEĞİLDİ
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (alın) saçını, (perçemini) alnının üstüne bırakırdı. Müşrikler ise cebhenin iki tarafına ayırır (bırakır) lardı. Ehl-i Kitâb olanlar da alınlarına salıverirlerdi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem, hakkında (müsbet, menfî) hiçbir şey ile emrolunmayan hallerde Ehl-i Kitâb`a uygun olmaktan hoşlanırlardı. Sonraları Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem de başı(nın saçı)nı iki tarafa (ayırıp) bırak (makta mahzur görme) di.
Sıra :
 
Baslik :
RESÛL-İ EKREM`İN HASTA ZİYÂRETİNDE: "HASTALIĞIN ZARARSIZ GEÇMİŞ OLSUN, GÜNAHLARINA KEFFÂRETTİR İNŞÂ-ALLÂH!" BUYURMAK ÂDETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS HADÎSİ
Hadis :
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bir kere İyâde (hasta, hatırı sormak) için (Kays İbn-i Ebî Hâzım adında) bir a`râbîyi ziyârete gitmişti. İbn-i Abbâs der ki: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem İyâde için bir hastanın yanına gittiğinde ona: zararsız geçmiş olsun, günahlarına kefârettir inşâ-Allah, demek i`tiyâdında idi. Bu a`râbîye de: - Hastalığın zararsız geçmiş olsun, günahlarına keffârettir inşâ-Allah, duâsında bulundu. A`râbî ise Resûlullah`a: - Sen, günahlarına keffârettir; geçmiş olsun, diyorsun, fakat hiç de öyle (geçici bir hastalık) değildir. Belki ergin bir ihtiyar hasta üzerinde (harâreti) galeyân edip onu kabirleri ziyârete gönderen hummâ hastalığıdır, di(yerek Resûlullah`ın duâsını karşıla)dı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem de: - Şu halde pek iyi (öyle olsun!) buyurdu.
Sıra :
 
Baslik :
PEYGAMBERİMİZ`İN HER VESÎLE İLE: BEN, EBÛ BEKR, ÖMER ŞURAYA GİTMİŞTİK, BURAYA GİTMİŞTİK, ÇIKMIŞTIK, DİYE DÂİMÂ BU İKİ DOSTUNU YÂD ETMESİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ömer İbnü`l-Hattâb (vefât ettiğinde, ve hayır ile şehâdet) ettiğimiz sıra ben, bir cemâat içinde ayakta idim, Ömer (in nâşı) tabutuna konmuştu. Cemâat Ömer İbnü`l-Hattâb için Allah`a duâ ettiler. Birisi omuzuma dirseğini koymuş şöyle diyordu: - Ey Ömer! Allah sana rahmet etti. Ben, Allah`ın muhakkak seni, iki dostunla (Resûlullah ve Ebû Bekr`le) berâber bulunduracağını kuvvetle umuyorum. Çünkü ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in çok def`a bir düziye: "Ben, Ebû Bekr ve Ömer`le şöyle oldum; ben, Ebû Bekr ve Ömer`le şöyle işledim; ben Ebû Bekr ve Ömer`le şuraya gittim" dediğini işitmiştim. Bunun için ben, Allah`ın seni (Hücre-i Saâdet`te) iki dostunla berâber bulunduracağını kuvvetle umardım. (İbn-i Abbâs der ki:) bir de dönüp baktım ki: Bu hitâbe sâhibi, Alî İbn-i Ebî Tâlib radiya`llahu anh`dir.
Sıra :
 
Baslik :
İBN-İ ABBÂS`A PEYGAMBERİMİZİN DUÂSI
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bir kere beni bağrına bastı da: - Allahım buna hikmet öğret! Bir rivâyette de: Allahım buna kitab (Kur`ân) öğret! diye duâ buyurdu.
Sıra :