Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü
A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y ZHADİSLERİNDE ARAMA YAP
Berâ` b. Âzib
Berâ` b. Âzib - Sahih Buhari kitabındaki rivayet ettiği hadisi şerifler listesi
Fasil :
Ravi :
Baslik :
RESÛL-İ EKREM`İN OĞLU HAZRET-İ İBRÂHİM`İN CENNET`TE İRDÂI HAKKINDA BERÂ` İBN-İ ÂZİB HADÎSİ
Hadis :
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in (memede iken oğlu) İbrâhim vefât ettiğinde: İbrâhim`in Cennet`te sütninesi vardır, (rızâını tamamlar), buyurduğu rivâyet edilmiştir.
Sıra :
Fasil :
Konu :
Ravi :
Baslik :
BERÂ` İBN-İ ÂZİB RİVÂYETİ VE DİYER RİVAYETLER
Hadis :
"Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem haccetmezden evvel Zilka`de`de iki def`a ömre etti" dediği rivâyet edilmiştir.
Sıra :
Fasil :
Konu :
Ravi :
Baslik :
BAKARA SURESİ 187 NOLU ÂYETİNİN SEBEB-İ NÜZÛLÜ HAKKINDA BERÂ` HADÎSİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Oruç ilk farz olduğu sırada) Muhammed salla`llahu aleyhi ve sellem`in Ashâb`ı arasında bir kimse oruç tutar da iftar zamânında iftar etmeden uyursa, o kimse ne gece, ne de gündüz tâ akşama kadar bir şey yiyemezdi. Ensâr`dan Kays İbn-i Sırme radiya`llahu anh de sâim olduğu bir gün iftar vakti evine gelmiş ve haremine: - Hazır taâmın var mıdır? diye sormuştu. Haremi: - Hayır, yoktur. Fakat gider, şimdi getiririm, demişti. Kays o günü toprakla çalışmıştı. Yorgun bulunduğundan haremi gelince uyumuş ve iftar zamânını uyku ile geçirmişti. Haremi gelip Kays`in uykuda olduğunu görünce: - Vay sana yazıklar oldu! dedi. Gündüz olup gün yarı olunca Kays`e bir baygınlık geldi. Keyfiyet Resûlullah`a haber verildi. Bunun üzerine şu meâldeki âyet-i kerîme nâzil oldu: (Ey mü`minler! Leyle-i sıyâmınızda sizin için kadınlarınıza yaklaşmak halâl kılındı). Bu âyet-i kerîmenin nüzûlü üzerine Ashâb-ı Kirâm derin bir meserret hissettiler. Mütâkıben de: [gecenin zulmetinden sabahın beyâzı zâhir olana kadar (ki, fecr-i sâdıktır) yeyiniz, içiniz!] meâlindeki nazm-ı kerîm-i İlâhî nâzil oldu.
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
BEY`-İ SARF HAKKINDA BERÂ` İBN-İ ÂZİB İLE ZEYD İBN-İ ERKAM RİVÂYETLERİ VE BEY`-İ SARFIN MÂHİYETİ
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre (Ebû Minhal Yesâr İbn-i Selâme) Berâ` ile Zedyd`e (bey`-i) sarf (ın hükmün) den sormuş da: bunlardan her biri diğeri hakkında: o benden hayırlıdır (, daha iyi bilir) diyerek her ikisi de: - Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem va`deye muallâk olarak altunu gümüş ile satmaktan nehyetti, diye cevab vermişler.
Sıra :
Konu :
Ravi :
Baslik :
ÖMRETÜ`L-KAZÂ DÖNÜŞÜNDE MEKKE`DE BULUNAN HAZRET-İ HAMZE`NİN KIZI DA MEDÎNE`YE GELMİŞTİ. BUNUN KİME MÜSÂFİR OLACAĞI HAKKINDA ALÎ, ZEYD İBN-İ HÂRİSE, CA`FER NİZÂ ETTİKLERİNDE RESÛLULLÂH`IN ARALARINI BUL
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (altıncı sene-i Hicriyenin) Zilka`de (ayı) içinde umre etmek istemişti de (sefer etmişti. Fakat) Mekke müşrikleri Resûlullah`ı Mekke`ye bırakmaktan imtinâ` etmişlerdi. Nihâyet Resûlullah Mekkelilerle (sene-i âtiyede) üç gün Mekke`de kalmak üzere (Hudeybiye) de bir sulh akdetti. Musâleha-nâme yazdıkları sırada müslümanlar, (Alî İbn-i Ebî Tâlib rıdvânu`llahi aleyh yediyle): - Bu kitâbe, Muhammed Resûlullah`ın mûcebince sulh olduğu maddeleri muhtevîdir, unvânını yazmışlardı. Müşrik murahhasları Resûl-i Ekrem`e: - Biz, senin risâletini ikrâr etmiş değiliz ki! Biz, senin Resûlullah olduğunu bilmiş ve tasdîk etmiş olsaydık seni (Mekke`ye girmekten) men` etmezdik. Şu kadar ki, sen, Muhammed İbn-i Abdi`llâh`sın! dediler. Resûlullah bunlara cevâben: - (Siz, beni tekzîb etseniz de vallahi) ben, Resûlullah`ım, Muhammed İbn-i Abdi`llâh`ım, dedi. Bundan sonra Alî`ye: - Resûlullah lâfzını sil! buyurdu. Alî: - Hayır, vallahi ben, senin (Resûlullah unvânını) kat`iyen silemem! dedi. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kitabı aldı. Ve: - Bu kitab Muhammed İbn-i Abdi`llâh`ın, mûcibince sulh olduğu şu maddeleri muhtevîdir, diye yaz (dır) dı: 1) Mekke`ye silâh sokmayacak, yalnız mahfazası içinde getirilebilecektir. 2) Mekkelilerden bir (er) kişi Muhammed`e tâbi` olmak isterse, Mekke`den çıka (rak Medîne`ye gide) miyecektir. Muhammed`in Ashâbından birisi Mekke`de kalmak isterse, bunun da Mekke`de ikameti men` edilmiycektir. (Ferdâsı sene) Resûlullah Mekke`ye dâhil oldu. Muayyen üç gün geç (meğe yaklaş) ınca Mekke müşrikleri Alî`ye gelerek: - Muâhede müddeti geçti. Artık Peygamber`ine söyle de Mekke`den çıksın! dediler. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem de (Ashâbiyle birlikte) Mekke`den çıktı. (Bu sırada Hazret-i) Hamza`nın kızı (Resûl-i Ekrem`e): - Yâ ammî yâ ammî!, diye feryâd ederek arkalarına takılmıştı. Alî radiya`llahu anh onu hemen tutup (mahfede bulunan) Fâtıma radiya`llahu anhâ`ya hitâb ederek: - Amucanın kızını al! deyip onu mahfeye yükledi. Râvî Berâ` İbn-i Âzib diyor ki: (Medîne`ye vardıktan sonra) Hamza`nın kızının misâfirliği hakkında Alî, Zeyd (İbn-i Hârise), Ca`fer nizâ` ettiler. Alî: - Bint-i Hamza benim amucamın kızıdır. Onun terbiyesine ben herkesten ziyâde hak sâhibiyim, diyordu. Ca`fer de: - O, benim amucamın kızıdır. Teyzesi de taht-ı nikâhımdır. (Terbiyesi bana düşer) demişti. Zeyd de: - O, benim kardeşimin kızıdır, bana herkesten yakın diyordu. (Resûl-i Ekrem`e arz-ı husûmet edildiğinde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Bint-i Hamza`nın teyzesine âid olduğuna hükmederek: - Teyze (hıdâne husûsunda) ana mesâbesindedir, buyurdu. Sonra Hazret-i Alî`ye: - Sen bana (neseble, muhabbetle) bağlısın, ben de sana muttasılım, diye taltîf buyurdu. Ca`fer`i de taltîf ederek: - Sen de hılkaten ve ahlâkan bana benzersin! dedi. Zeyd İbn-i Hârise`ye de: - Sen bizim kardeşimiz, dostumuzun! di (ye şeref ver) di.
Sıra :
Konu :
Ravi :
Baslik :
İPTİDÂ ALLÂH`A ÎMÂN, SONRA ALLAH UĞRUNDA CİHÂD EDİLMESİ HAKKINDA BERÂ` İBN-İ ÂZİB HADÎSİ
Hadis :
Şöyle demiş olduğu rivâyet olunmuştur: (Uhud harbinde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e demir (zırh) ile yüzü örtülü bir kişi geldi de: - Yâ Resûla`llah! (Hemen) harb edeyim de (sonra) müslüman mı olayım? diye sordu. Resûlullah: - Müslüman ol, sonra harb et! buyurdu. O da hemen müslüman oldu. Sonra vuruştu. Nihâyet şehîd edildi. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Az işledi, fakat çok kazandı, buyurdu.
Sıra :
Konu :
Ravi :
Baslik :
HENDEK HARBİNDE HENDEK KAZILIRKEN RESÛLULLÂH`IN BEYAZ VÜCÛDÜNÜ BİR TOPRAK TABAKASI ÖRTÜNCEYE KADAR NEŞÎDELER SÖYLİYEREK TOPRAK TAŞIDIĞINA DÂİR BERÂ` HADÎSİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ahzâb günü (Hendek kazılırken) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i gördüm ki o, toprak taşıyordu. Bir halde ki, toprak karnının beyazlığını örtmüştü. Ve o, şöyle diyordu: Yâ Rab! Sen bize hidâyet etmemiş olsaydın, bize doğruluğu göstermemiş, bize rahmet etmemiş olsaydın (biz şaşırırdık). Bize tecâvüz eden kâfirler, bizim çekindiğimiz fitne ve fesâdı bize îka etmek istediklerinde biz (im gönlümüz) e sabr-ü sebât ihsân et ve onlarla yüz yüze geldiğimizde ayaklarımızı yerinde tut (da bizi dağıtma yâ Rabbî!).
Sıra :
Konu :
Ravi :
Baslik :
HUNEYN SEFERİNDE BOZGUNLUK VE BU HERC-Ü MERC ESNÂSINDA PEYGAMBERİMİZ`İN SARSILMAZ İRÂDESİ VE ORDUSUNUN NİZÂMINI İÂDE BUYURMASI
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre, ona (Kays kabîlesinden) bir kişi: - Huneyn günü Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanından kaçtınız mı? diye sormuştu. O da: - (Evet, biz kaçtık) lâkin Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kaçmadı. (Düşmanımız) Hevâzin (halkı) iyi ok atan bir kabîleden idiler. Biz (harb meydanında) bunlarla yüz yüze gelince bunların üzerine atıldık. Bunlar hemen perîşân oldular. Bunun üzerine müslümanlar ganîmete yöneldiler. Hevâzin ise (bundan istifâde ederek) bizi oklarla karşıladılar. (Biz kaçtık) fakat Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kaçmadı. Onu pek iyi gördüm ki, o, beyaz katırının üstünde fütursuz duruyordu. Ebû Süfyân da katırın gemini tutuyordu. Bu sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: ben peygamberim yalan yok, ben Abdü`l-Muttalib oğluyum! diyordu.
Sıra :
Konu :
Ravi :
Baslik :
UHUD HARBİNDE RESÛLULLÂH`IN SEVKU`L-CEYŞ PİLÂNI
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Uhud (harbi) günü piyâde (okçu asker) ler üzerine -ki, bunlar elli kişi idiler- Abdullah İbn-i Cübeyr`i kumandan ta`yîn etmişti de onlara hitâben: - (Ashâb`ım! Size gösterilen) şu yerinizden sakın ayrılmayınız! (Bizim harp saffından ayrıldığımızı, inhizâma uğradığımızı, yâhut) biz (im öldürüldüğümüzü, atlarımız) ı kuşların kaptığını görseniz de size ben haber gönderinceye kadar (yerinizi bırakmayınız!). Yine siz, bizim düşmanları hezîmete uğratıp onları çiğnediğimizi görseniz de size ben haber gönderinceye kadar yerinizden ayrılmayınız! diye kat`î emretti. Bunu müteâkıp (harp başladı ve ilk hamlede) müslümanlar müşrikleri hezîmete uğrattılar. Râvî Berâ` İbn-i Âzib demiştir ki: Va`llahi ben (o sırada düşman ordusundaki müşrik) kadınları gördüm ki, onlar elbîselerini toplamışlar; bacaklarındaki halhalları, baldırları görünerek (ya bozgun askeri teşcî` için, yâhut, kaçarak Uhud dağına çıkmak için) sür`atle koşuyorlardı. Müslümanların bu galebesi üzerine Abdullah İbn-i Zübeyr`in kumandasındaki piyâde okçular biribirlerine: - Arkadaşlar, ganîmet, ganîmet! Cephedeki arkadaşlarınız düşmana galabe etti. Daha burada ne bekliyorsunuz? (Gidelim, biz de ganîmete konalım) dediler. Abdullah İbn-i Cübeyr bunlara karşı: - Arkadaşlar, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in size verdiği emri unuttunuz mu? dediyse de maiyeti: - Va`llahi arkadaşların yanına muhakkak gideceğiz, ganîmetten bize isâbet edeni elbette alacağız! diye ısrâr ettiler. Ve (me`mûr oldukları yeri bırakarak ordunun içine karıştılar.) Onlar varır varmaz yüzleri geldikleri tarafa çevrildi. Ve ordu (nun küllî kuvvetleri) münhezim olarak (Medîne`ye) yönel (erek ric`ate başla) dı. Bu meş`ûm vaziyet ânında idi ki, Resûlullah askerin geri kalanlarını: - (Ey Allah`ın kulları bana geliniz, ey Allah`ın kulları bana geliniz; ben Allah`ın Resûlüyüm! Her kim geri döner de düşmana hücûm ederse, ona Cennet vardır, diye) çağırıyordu. O sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanında on iki kişiden başka kimse kalmamıştı. Uhud harbinde müşrikler bizden yetmiş kişi şehîd ettiler. Halbuki Bedir harbinde Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile Ashâb`ı, müşriklerden yüz kırk kişiyi elde ederek bunun yetmişini katl, yetmişini esîr etmişlerdi. (Harp kesildiği sırada müşriklerin reîsi) Ebû Süfyân (müslümânlara karşı) üç def`a: - İçinizde Muhammed var mı? (Sağ mıdır?) diye seslendi. Fakat Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem, Ashâbını Ebû Süfyân`a cevap vermekten men` etti. Sonra Ebû Süfyân üç kere: - İçinizde İbn-i Ebî Kuhâfe (ki, Ebû Bekr-i Sıddîk`tır) var mıdır? dedi. Sonra da yine üç def`a: - İçinizde İbnü`l-Hattâb var mıdır? diye sordu. Bütün bunlardan sonra da Mekke müşriklerine dönerek: - Anladınız a, bunların hepsi öldürülmüş, dedi. Bunun üzerine Ömer kendini tutamıyarak: - Ey Allah`ın düşmanı, yalan söyledin! İyi bil ki, senin o saydığın zatların hepsi hayattadırlar; yarın (Mekke fethedilirken) sana zarar verecek kuvvetimiz bâkîdir, diye haykırdı. Ebû Süfyân Ömer`e karşı: - Bu gün Bedir gününün karşılığıdır. Harp (tâlii) kuyunun iki kovası gibi biri iner biri çıkar. (Kâh siz galip gelirsiniz, kâh biz). Şimdi siz maktullerinizin içinde işkence ile öldürülmüş kimseler bulacaksınız. Bunu ben emretmedim.
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
PEYGAMBERİMİZİN ŞÂİRİ HASSÂN İBN-İ SÂBİT`İN MÜŞRİKLERİ HİCVİ. HASSÂN`IN ŞİİRLERİNİ MESCİDDE KURULAN KÜRSÜ ÜZERİNE ÎRÂDI
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Hassân (İbn-i Sâbit)`e: Sen de müşrikleri hicv-ü zemmet, yâhud onların hicivlerine mukabelede bulun, Cibrîl de seninle berâberdir, buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Sıra :