Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü
A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y ZHADİSLERİNDE ARAMA YAP
Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü
Sahih Buhari eserindeki Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü konusu ile ilgili hadisler
Konu :
Ravi :
Baslik :
ÖMRETÜ`L-KAZÂ DÖNÜŞÜNDE MEKKE`DE BULUNAN HAZRET-İ HAMZE`NİN KIZI DA MEDÎNE`YE GELMİŞTİ. BUNUN KİME MÜSÂFİR OLACAĞI HAKKINDA ALÎ, ZEYD İBN-İ HÂRİSE, CA`FER NİZÂ ETTİKLERİNDE RESÛLULLÂH`IN ARALARINI BUL
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (altıncı sene-i Hicriyenin) Zilka`de (ayı) içinde umre etmek istemişti de (sefer etmişti. Fakat) Mekke müşrikleri Resûlullah`ı Mekke`ye bırakmaktan imtinâ` etmişlerdi. Nihâyet Resûlullah Mekkelilerle (sene-i âtiyede) üç gün Mekke`de kalmak üzere (Hudeybiye) de bir sulh akdetti. Musâleha-nâme yazdıkları sırada müslümanlar, (Alî İbn-i Ebî Tâlib rıdvânu`llahi aleyh yediyle): - Bu kitâbe, Muhammed Resûlullah`ın mûcebince sulh olduğu maddeleri muhtevîdir, unvânını yazmışlardı. Müşrik murahhasları Resûl-i Ekrem`e: - Biz, senin risâletini ikrâr etmiş değiliz ki! Biz, senin Resûlullah olduğunu bilmiş ve tasdîk etmiş olsaydık seni (Mekke`ye girmekten) men` etmezdik. Şu kadar ki, sen, Muhammed İbn-i Abdi`llâh`sın! dediler. Resûlullah bunlara cevâben: - (Siz, beni tekzîb etseniz de vallahi) ben, Resûlullah`ım, Muhammed İbn-i Abdi`llâh`ım, dedi. Bundan sonra Alî`ye: - Resûlullah lâfzını sil! buyurdu. Alî: - Hayır, vallahi ben, senin (Resûlullah unvânını) kat`iyen silemem! dedi. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kitabı aldı. Ve: - Bu kitab Muhammed İbn-i Abdi`llâh`ın, mûcibince sulh olduğu şu maddeleri muhtevîdir, diye yaz (dır) dı: 1) Mekke`ye silâh sokmayacak, yalnız mahfazası içinde getirilebilecektir. 2) Mekkelilerden bir (er) kişi Muhammed`e tâbi` olmak isterse, Mekke`den çıka (rak Medîne`ye gide) miyecektir. Muhammed`in Ashâbından birisi Mekke`de kalmak isterse, bunun da Mekke`de ikameti men` edilmiycektir. (Ferdâsı sene) Resûlullah Mekke`ye dâhil oldu. Muayyen üç gün geç (meğe yaklaş) ınca Mekke müşrikleri Alî`ye gelerek: - Muâhede müddeti geçti. Artık Peygamber`ine söyle de Mekke`den çıksın! dediler. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem de (Ashâbiyle birlikte) Mekke`den çıktı. (Bu sırada Hazret-i) Hamza`nın kızı (Resûl-i Ekrem`e): - Yâ ammî yâ ammî!, diye feryâd ederek arkalarına takılmıştı. Alî radiya`llahu anh onu hemen tutup (mahfede bulunan) Fâtıma radiya`llahu anhâ`ya hitâb ederek: - Amucanın kızını al! deyip onu mahfeye yükledi. Râvî Berâ` İbn-i Âzib diyor ki: (Medîne`ye vardıktan sonra) Hamza`nın kızının misâfirliği hakkında Alî, Zeyd (İbn-i Hârise), Ca`fer nizâ` ettiler. Alî: - Bint-i Hamza benim amucamın kızıdır. Onun terbiyesine ben herkesten ziyâde hak sâhibiyim, diyordu. Ca`fer de: - O, benim amucamın kızıdır. Teyzesi de taht-ı nikâhımdır. (Terbiyesi bana düşer) demişti. Zeyd de: - O, benim kardeşimin kızıdır, bana herkesten yakın diyordu. (Resûl-i Ekrem`e arz-ı husûmet edildiğinde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Bint-i Hamza`nın teyzesine âid olduğuna hükmederek: - Teyze (hıdâne husûsunda) ana mesâbesindedir, buyurdu. Sonra Hazret-i Alî`ye: - Sen bana (neseble, muhabbetle) bağlısın, ben de sana muttasılım, diye taltîf buyurdu. Ca`fer`i de taltîf ederek: - Sen de hılkaten ve ahlâkan bana benzersin! dedi. Zeyd İbn-i Hârise`ye de: - Sen bizim kardeşimiz, dostumuzun! di (ye şeref ver) di.
Sıra :
Fasil :
Konu :
Baslik :
HUDEYBİYE SEFERİ HAKKINDA MİSVER VE MERVAN HADÎSİ
Hadis :
(Her biri refîkının sözünü tasdîk ederek) şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hudeybiye seferinde (Medîne`den) çıkmıştı. Yolun bir kısmına vardıklarında Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (maiyyetine): - Hâlid İbn-i Velîd birtakım Kureyş süvârisiyle gözcü olarak Gamîm mevkiindedir. Şimdi siz yolun sağ tarafını tutunuz! buyurdu. Vallahi Hâlid Peygamber`le maiyyetinin hareketini anlamadı. Nihâyet Hâlid, ordumuzun kaldırdığı kara tozu gördü de hayvanına ayağiyle vurup koşturarak (Resûl-i Ekrem`in geldiğini) Kureyş`e bildirmek üzere (sür`atle) gitti. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem de (ordusiyle) yürüdü. Nihâyet Seniyye mevkiine gelmişti ki, oradan Kureyş (in karargâhı) üzerine inilirdi. Burada Resûlullah`ın râkib olduğu (Kasvâ) adlı deve çöktü. Nâs: - Kasvâ harîn oldu, Kasvâ harin oldu, demeğe başladı. Hayvan (ı sevk ettilerse de) çökertmekte ısrâr etti. Yine halk. - Kasvâ harîn oldu, Kasvâ harin oldu, demişlerdi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Kasvâ harînleşmez, onun çökmek huyu da yoktur. Fakat (vaktiyle Mekke`ye girmekten) Fîl`i men` eden (Kudretu`llah şimdi de) Kasvâ`yı men` etti, buyurdu. Bundan sonra Resûlullah: - Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah`a yemîn ederim ki Kureyş, Allah`ın (Harem dâhilinde) muhterem kıldığı şeylere ta`zîm kasdederek benden ne kadar müşkül talebde bulunursa ben onu muhakkak onlara vereceğim, buyurdu. Sonra Kasvâ`yı sürdü. Hayvan hemen sıçrayıp kalktı. Râvî demiştir ki: Bu def`a Resûlullah Kureyş tarafından inhirâf ederek nihâyet suyu az olan "Semed" kuyusu yolu üzerindeki Hudeybiye (mevkii) nin müntehâsına indi. Bu az suyu, halk, birer parça almış ve halkın orada meks-ü ikameti için su bırakmayıp kuyunun suyunu kâmilen çekmişlerdi. Şimdi Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e susuzluktan şikâyet olundu. Bunun üzerine Resûlullah ok mahfazasından bir ok çıkardı. Sonra onlara bu oku Semed kuyusuna koymalarını emretti. Vallahi o anda kuyunun suyu coşmağa başladı. Suyun bu feverânı, Ashâb-ı Resûl oradan dönünceye kadar onları suya kandırmak için devâm etti (Ashâb-ı Nebî kuyunun kenârında oturarak su kaplarını doldururlardı). Resûlullah ile maiyeti bu halde iken Huzâî Büdeyl İbn-i Verka` kendi kabîlesi Huzâa`dan bir kaç kişi ile çıkageldi (Mekke ve havâlisindeki) Tihâme kabîleleri arasında Huzâîler, ötedenberi Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in sırdaşı idi. (Müslim olsun müşrik bulunsun bütün Huzâîler, Mekke`de olup biten her şeyi Resûl-i Ekrem`den saklamazlar, gizlice bildirirlerdi). Büdeyl gelince Resûl-i Ekrem`e: - (Haberiniz olsun! Kureyş`in) Kâ`b İbn-i Lüey ile Âmir İbn-i Lüey kabîleleri Hüdeybiye surlarının en zengin menbâlarına kondular. Sütlü ve yavrulu develeri (kadınları ve çocukları) da yanlarında bulunuyor (maîşetleri yolundadır). Şimdi ben onları bu halde bıraktım geliyorum. Bunlar muhakkak size karşı harb edecekler. Ve sizi Beyt-i Şerîf`e girmek) ten men` edecekler, dedi. Resûlullah da şöyle buyurdu: - Fakat biz, hiç bir kimse ile harbetmek için gelmedik. Biz yalnız omre etmek niyetiyle geldik. Bununla berâber (Bedr, Handek) harbi, Kureyş`in maddî ve ma`nevî bütün kuvvetlerini za`fa ve onları hayli zazara uğratmıştır. Eğer Kureyş arzu ederse ben onlarla aramızda bir (mütâreke) müddet (i) tâyin edeyim.
Sıra :
Fasil :
Konu :
Ravi :
Baslik :
BU SEFERE İŞTİRÂK EDENLER VE HUDEYBİYE KUYUSU VE PEYGAMBER`İN BİR MU`CİZESİ HAKKINDA BERÂ` HADÎSİ
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: (Ey gençler) siz, büyük fethi, Mekke`nin fethi sayarsınız. -Vâkıa Mekke`nin fethi (Kur`ân`ın şahâdet ettiği) paklak bir fetih ve zafer idi- Halbuki biz büyük fethi, Hudeybiye günündeki Rıdvân bîati addederiz (ki, o gün cihâd için Resûlullah`a verdiğmiz sözden Allah râzı olmuştur) Biz o gün Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in maiyetinde yüzer mevcutlu on dört bölük (bin dört yüz) er idik. Hudebyibe bir kuyudur. Biz oraya varınca kuyunun suyunu tamâmen çekmiştik de içinde bir katre su bırakmamıştık. Bu hal Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e arzedildi. Resûlullah kuyunun yanına geldi, kenarına oturdu. Sonra içinde biraz su bulunan bir kab istedi. Getirilen su ile abdest aldı sonra ağzını çalkaladı. Ve (gizlice) duâ etti. Sonra bu abdest ve çalkantı suyunu kuyuya döktü. Bunun üzerine biz az bir zaman kuyuyu (Peygamber`in emriyle) bu halde bıraktık. Sonra kuyu bize istediğimiz kadar su verdi. Hem biz, hem hayvanlarımız (göç edinceye kadar) suya kandık.
Sıra :
Fasil :
Konu :
Ravi :
Baslik :
HUDEYBİYE SEFERİNİN SAFAHÂTI HAKKINDA MİSVER HADÎSİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hudeybiye yılında Ashâb`dan yüzer bölüklü on bu kadar kıt`a (nın başın) da sefere çıkmıştı. (Medîne`nin mîkatı yâni ihramlanma yeri olan) Zülhuleyfe`ye geldiğinde kurbanlık develerinin boyunlarına kurban nişânesi olan boğmuklarını taktı; hörgüçlerini bıçakla çizip kanatarak nişanladı. Ve buradan i`tibâren ömre (niyeti) ile ihramlandı. Resûlullah Huzâa (kabîlesin) den (Yüsr İbn-i Süfyân adlı) bir gözcüsünü de (intikşâf için) ileri gönderdi. Kendisi de (maiyyetiyle berâber) yollandı. Tâ Gadîrü`l-Eştât mevkiine kadar ilerledi. Burada Resûlullah`ın gözcüsü Yüsr geldi. - Yâ Resûla`llah! Kureyş, senin aleyhinde birçok halk toplanmış ve Ehâbîş (denilen kabîleler)i de aleyhinde ittifâkına almıştır. Müşrikler seninle muhakkak harb edecekler, ve Kâ`be`yi ziyâretten seni men` edip Mekke`ye girmeğe mâni` olacaklar! dedi. Bu haber üzerine Resûlullah (Ashâbını toplayıp istişâre sûretiyle onlara): - Ey nâs, bana fikrinizi söyleyiniz! Bizi Kâ`be`yi ziyâretten men` etmek istiyen şu müşriklerin âilelerine ve evlâtları üzerine akın etmeyi muvâfık buluyor musunuz? Bakınız, bu sırada müşrikler bize karşı gelirlerse (onlara harb ederiz ve galib geliriz). Çünkü Allah Azze ve Cell câsûsumuzu müşrikler (in gözün) den esirgendi. Eğer müşrikler üzerimize gelmezse, bu düşmanlarımızı (evlâd ve ıyalleri, malları) nehb ü garât edilmiş bir halde bırakırız! buyurdu. Resûlullah`ın bu mütâleası üzerine Ebû Bekir: - Yâ Resûla`llah, sen şu Beyt-i Harâm`ı ziyâret kasdederek yola çıktın; ne bir şeyi öldürmek, ne de bir kişi ile harb etmek istemezsin! Şu halde Kâ`be`ye doğru yürü! Her kim bizi Kâ`be`yi ziyâretten men` ederse onunla vuruşuruz! dedi. (Bunun üzerine) Resûlullah: - Allah adına güvenerek haydi yürüyünüz! buyurdu.
Sıra :