Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

EN`ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ

Sahih Buhari eserindeki EN`ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ fasılı ile ilgili konular ve hadisler

A`raf Sûesi âyetlerinin tefsîri;Kusur bağışlamak
Abese Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hâfızların fazîleti;Kur`ân-ı Kerîm okumanın fazîleti
Âdâb-ı muâşeret (görgü);Âile muâşereti;Görgü;Hataları örtmek;Kadın fitnesi;Kadınlara iyi davranmak;Kusurları örtmek;Mu`âşeret;Sâlih (A.S.) ve Semûd Kavmi;Şems Sûresi âyetlerinin tefsîri
Ahkâf Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz. Peygamber`in tebessümü
Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri
Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Bir yere girmek için izin istemek (istizan);İstizan
Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz.Mûsâ;Mûsâ (A.S.)
Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Kadınların evden çıkması;Örtünmek;Şûrâ Sûresi âyetlerinin tefsîri
Alâk Sûresi âyetlerinin tefsîri
Allâ`ın zâlime mühlet vermesi;Hûd Sûresi âyetlerinin tefsîri;Zulüm
Allâh`ın nimetleri;Başlık;Mehir;Secde Sûresi âyetlerinin tefsîri
Bedir Gazâsı;Bilmediğine bilmiyorum demek;Kıyâmet dehşeti;Rûm Sûresi âyetlerinin tefsîri
Cennet-i Adn;Tevbe Sûresi âyetlerinin tefsîri
Cimrilik;Deccâl;Erzel-i ömür;Hayat fitnesi;Hz. Peygamber`in duâları;Nahl Sûresi âyetlerinin tefsîri;Tembellik
Çok soru sormak;Li`ân;Mülâ`ane;Nûr Sûresi âyetlerinin tefsîri;Zinâ şâhitleri
En`âm Sûresi âyetlerinin tefsîri
En`âm Sûresi âyetlerinin tefsîri;Fuhuş
En`âm Sûresi âyetlerinin tefsîri;Secde âyetleri
Enfâl Sûresi âyetlerinin tefsîri;Fitne
Furkân Sûresi âyetlerinin tefsîri;Kâfirin yüzükoyun haşredilmesi
Hicr Sûresi âyatlerinin tefsîri
Hz. Peygamber`in Ensâr`a duâsı;Münâfıkûn Sûresi âyetlerinin tefsîri
Hz. Peygamber`in İslâm`a ilk âlenî dâveti;Sebe` Sûresi âyetlerinin tefsîri
Hz. Peygamber`in öteki âilelerine karşı Hz. Âişe ile Hz. Hafsa`nın birleşmesi;Kadın kıskançlığı;Tahrîm Sûresi âyetlerinin tefsîri
Hz. Peygamber`in şefâati;İsrâ sûresi âyetlerinin tefsîri;Kıtlık
İsrâ sûresi âyetlerinin tefsîri;Kıtlık
İsrâ ve Mi`rac;Kevser Sûresi âyetlerinin tefsîri;Mi`râc
Kamer Sûresi âyetlerinin tefsîri
Kehf Sûresi âyetlerinin tefsîri
Kevser Sûresi âyetlerinin tefsîri
Li`ân;Mülâ`ane;Nûr Sûresi âyetlerinin tefsîri;Zinâ haddi;Zinâ şâhitleri
Mu`avvizeteyn
Muhammed Sûresi âyetlerinin tefsîri;Sıla-i Rahm
Münâfıklar;Münâfıkûn Sûresi âyetlerinin tefsîri
Müntahine Sûresi âyetlerinin tefsîri
Müntahine Sûresi âyetlerinin tefsîri;Ölüye yas tutmak
Necm Sûresi âyetlerinin tefsîri;Yemin
Tûr Sûresinin âyetlerinin tefsîri
Baslik :
EN`ÂM SURESİ 65 NOLU ÂYETİNİN TEFSÎRİ VE İHTİRÂSLARDAN MEN` VE TAHZÎRİ
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur: "Yâ Muhammed de ki: Allah size üstünüzden bir azâb göndermeğe kadirdir" âyeti nâzil olunca Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: "Rabbım, Sen`in zâtına sığınırım!" dedi, "Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeğe kadirdir" cümlesini müteâkıb: "Rabbim, Senîn zâtına sığınırım!" dedi. "Yâhud fırkalarınızı birbirine katıp bâzınızın hıncını bâzınıza tattırmağa kadirdir." cümlesini müteâkıb de Resûl-i Ekrem: "Bu hafiftir, yâhud bu kolaydır!" buyurdu.
Sıra :
 
Baslik :
EN`ÂM SURESİ 90 ÂYETİNİN TEFSÎRİ VE İKTİDÂ OLUNAN PEYGAMBERLER
Hadis :
Rivâyete göre, (bir kere Tâbiî âlimi Mücâhid tarafından) Abdullah İbn-i Abbâs`a: Sâd Sûresi`nde (tilâvet) secde (si) var mıdır? diye sorulmuştu. O da: Evet vardır, dedi. Sonra İbn-i Abbâs: ... âyetini ... kavl-i şerîfine kadar okudu. Bundan sonra İbn-i Abbâs: "Ey Mücâhid`le arkadaşları! Peygamberimiz salla`llahu aleyhi ve sellem de, Peygamberlere uyması emrolunan kimselerdendir" dedi.
Sıra :
 
Baslik :
GAYRET-İ İLÂHİYENİN BÜYÜKLÜĞÜ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Mü`minleri Allah`tan ziyâde fenâlıklardan koruyan bir kimse yoktur. Mü`minlerin en büyük hâmîsi olduğu için Allahu Teâlâ açık, kapalı bütün fuhşiyâtı harâm kılmıştır. Bir de Allahu Teâlâ`dan ziyâde medh-ü senâyı seven kimse de yoktur. Bunun için Cenâb-ı Hak kendisini (Kur`ân`da bir çok evsâf-ı cemîle ile) medhetmiştir.
Sıra :
 
Baslik :
A`RÂF SÛRESİ`NİN BİR ÂYETİ BU ÂYET HAKKINDA İBN-İ ABBÂS`IN BİR RİVÂYETİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Allahu Teâlâ, Peygamberi salla`llahu aleyhi ve sellem`e nâsın ahlâkından afvı iltizâm etmesini emretti.
Sıra :
 
Baslik :
BİR HÂRİCÎ İLE İBN-İ ÖMER`İN MUHÂVERESİ
Hadis :
Rivâyete göre bir kere İbn-i Ömer`e (bir Hâricî tarafından müslümanlar arasındaki) fitne harbi hakkında re`yin nedir, (bu kıtâle niçin iştirâk etmiyorsun?) diye soruldu. O da sorana: "Fitne nedir bilir misin? Muhammed salla`llahu aleyhi ve sellem müşriklerle harb ederdi. Müşrikler üzerine harbe gitmek bir fitne (ve şirki izâle) içindi. Yoksa sizin kitâliniz gibi mülk ve saltanat üzerine açılmış harb değildir." diye cevâb verdi.
Sıra :
 
Baslik :
ARABLARDAN MÜNÂFIKLARIN AHVÂLİNİ TASVÎR EDEN ÂYET VE HADÎS
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bize şöyle hikâye buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur: Bir gece bana iki melek gelip beni uykudan uyandırdı. Bunlar beni bir şehre götürdüler ki, o şehrin binâları altun ve gümüş tuğlalarla yapılmıştı. Bizi orada birtakım kimseler karşıladılar ki, onların vücûdlarının yarısı, senin gördüğün şeylerin en güzeli hilkatinde idi. Öbür yarısı da gördüğün en çirkin insana benziyordu. İki melek onlara: - (Niçin bu halde duruyorsunuz?) Haydi şu nehre gidip giriniz, dediler. Onlar de nehre girdiler. Sonra bize dönüp geldiler. Bir de gördük ki, onlardan o çirkinlik gitmiş ve en güzel bir insan sûretine değişmişti. Bu iki melek bana: - Burası Cennet-i Adin`dir, Şu (muhteşem) binâ da senin menzilindir, dediler. Melekler (sözlerine devâm edip): Hani o yarı vücûdları güzel ve yarı yerleri çirkin insanlar yok mu? Onlar da güzel ve hayır işleri, öbür kötü ve şer işlerle karıştıran kişilerdi. Allahu Teâlâ onların (günâhlarını i`tirâf ederek işledikleri hayır ve hasenât hürmetine) kötülüklerini afvetti, dediler.
Sıra :
 
Baslik :
HÛD SURESİ 102 NOLU ÂYETİNİN TEFSÎRİ
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Allah zâlime bir zaman mühlet verir, (hemen azâb etmez). En sonu bir kere yakaladı mı, artık bir daha onu salıvermez. Ebû Mûse`l-Eş`arî der ki: Bundan sonra Resûlullah: ... âyetini okudu.
Sıra :
 
Ravi :
Baslik :
ŞİHÂB-I SÂKIB
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur ki, bu rivâyetiyle Ebû Hüreyre Nebû salla`llahu aleyhi ve sellem`e erişir: Cenâb-ı Hak gök yüzündeki meleklere bir emrin infâz olunmasını hükmettiği zaman Allahu Teâlâ`nın -düz bir taş üstünde (hareket ettirilen) zincir (sesi) gibi (mehâbetli) olan- bu ilâhî hükme melekler tamâmiyle inkıyâd ederek (korku ile) kanadlarını birbirine vururlar. Gönüllerinden bu korku gidince de melekler, Cebrâil ve Mikâil gibi mukarrebîn meleklerine: - Rabb`ınız ne söyledi? diye sorarlar. Mukarrebîn melekleri: - Allah`ın söylediği hak sözdür, diye Allah`ın hüküm ve takdîrini bildiririrler ve: Allah yücedir, Allah büyüktür, derler. Bu sûretle kulak hırsızı şeytânlar Allah`ın o emir ve tekdîrini işitirler. O sırada kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş (ve kulak hırsızlığına hazırlanmış) bulunurlar. Şeytanlar bu vaziyette iken bâzı def`â meleklerin muhâveresini işiten en üstteki şeytana bir ateş parçası yetişip altındaki şeytana o haberi işittirmeden onu yakar. Bâzı def`â da ateş erişmeyip altındaki şeytana haberi verir. O da altındakine vererek bu sûretle tâ yere kadar haber ulaşır ve sâhirin ağzına verilir. Şimdi sâhir o haberle berâber yüz yalan uydurup (halka söyler) ve emr-i İlâhî yer yüzünde tahakkuk edince sâhir doğru çıkmış olur. Ve ondan bu haberi işitenler halka: - Nasıl size vaktiyle şöyle şöyle olacak diye bunları birer birer haber vermedim mi idi? Gördünüz ya sâhirin gök yüzünden işittim dediğini sözüne hak ve doğru buluyoruz, derler.
Sıra :
 
Baslik :
BUHL, KESEL, ERZEL-İ ÖMÜR
Hadis :
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem her zaman: Rabbim -cimrilikten, ağır canlılıktan, erzel-i ömürden kabir azâbından, deccâlın (ve yalancı insanların) iğfâlinden dirim ve ölüm fitnesinden- sana sığınırım, diye duâ ederdi.
Sıra :
 
Ravi :
Baslik :
ŞEFÂAT-İ KÜBRÂ HADÎSİ EBÛ HÜREYRE RADİYA`LLÂHU ANH`İN ŞEFÂAT-İ KÜBRÂ HADÎSİ
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in sofrasına et yemeği getirildi. Ve kol tarafından bir parça ayrılıp önüne konuldu. Çünkü Resûlullah etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma kopardı. Sonra şöyle hikâye etti: Ben kıyâmet gününde bütün insanların ulusuyum. Bu neden, bilir misiniz? diyerek şöyle îzâh eyledi: Dünyâda önce ve sonra gelmiş, geçmiş ne kadar insanlar varsa bunların hepsi Allahu Teâlâ kıyâmet gününde düz ve geniş bir sâhada toplıyacaktır. Öyle düz ve geniş meydan ki orada bir çağırıcı selenince sesini herkese duyurabilecek ve bakan bir kişinin gözü mahşer halkını bir bakışda görebilecek. (Dağ tepe gibi görmeğe, işitmeğe bir mânî` bulunmayacak.) Bir de güneş (bütün harâretiyle) yaklaşak. Artık insanların gamı, meşakkati dayanılmaz ve tahammül olunmaz bir dereceye varacak. Bu sırada nâs biribirine: "Size irişen şu fâciayı görüyor musunuz? Rabb`inize delâlet edecek bir şefâatci bulmak çâresine niye bakmıyorsunuz?" diyecekler. Bunun üzerine mahşer halkının bâzısını bâzısına: Haydi Âdem`e gidiniz, deyip mahşer halkı Âdem aleyhi`s-selâm`a gelerek: - Ey insan nev`inin babası! Allahu Teâlâ seni yed-i kudretiyle yarattı ve sana kendi rûhundan hayat verdi. Sonra meleklere emredip onlar da sana secde ettiler. Rabb`ine hakkımızda şefâat dile. Ey atamız, içinde bulunduğumuz şu müşkül vaziyeti görmüyor musun? Başımıza gelen şu musîbeti bilmiyor musun? diyecekler. Âdem de: - Rabb`im bugün celâllıdır. O derecede ki, ne bundan önce böyle bir gazab etmiştir, ne de bundan sonra bu türlü gazâb eder. Hem Cenâb-ı Hak beni Cennet meyvasından birini yemekten nehyetmiş iken ben âsî olup yemiştim. (Artık size şefâat edemem, şimdi ben kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim nefsim!. Siz benden başka bir şefâatci bulunuz: Nûh`a gidiniz, diyecek. Onlar da Nûh`a varacaklar. Ve: - Ey Nûh sen yer yüzünde Allah`dan başka şeye tapan insanlara risâlet vazîfesiyle gönderilen peygamberlerin hiç şüphesiz birincisisin. Allah sana (Kur`ân`da): "Çok şükreden kul" adını verdi. Lütfen hakkımızda Rabb`ine şefâat eyle. Ne acıklı vaziyette oluduğumuzu görmüyor musun, diyecekler. Nûh Peygamber de: - Azîz ve Celîl olan Rabb`im bugün celâllıdır. Bir derecede ki, Allahu Teâlâ ne şimdiye kadar böyle gazablanmıştır, ne de bundan sonra gazablanır. Benim de bir duâ endişem var: Vaktiyle kavmîmin helâki için duâ etmiştim. (Bu cihetle kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim, nefsim! Şimdi siz başka bir şefâatci arayınız, İbrâhîm`e gidiniz, diyecek. Onlar da İbrâhîm` aleyhi`s-selâm`a varıp: - Ey İbrâhîm, sen yer yüzündeki insanlardan Allah`ın peygamberi ve Allah`ın dostu bir zatsın. Rabb`in Teâlâ`ya hakkımızda şefâat etsen. Şu acıklı hâlimizi görüyorsun, diyecekler. İbrâhîm Peygamber de onlara: - Bugün Rabb`imin celâl sıfatı tecellî etmiştir. Hem bir derecede ki, ne bundan evvel böyle gazab etmiştir; ne de bundan sonra. Ben (li-maslahatin) üç kere yalan söylemiştim. (şimdi kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim, nefsim! Artık siz başka bir şefâatci arayınız, Mûsâ`ya gidiniz, diyecektir. Onlar da Mûsâ Aleyhi`s-selâm`a varıp: - Ey Mûsâ, sen Allah`ın peygamberisin. Allah, risâleti ile ve kelâmı ile seni insanlar üzerine fazîletli kıldı. Rabb`in Teâlâ`ya hakkımızda şefâat et.
Sıra :