Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

Kütüb-ü Sitte konuları

Konu :
Ravi :
Baslik :
İBN-İ CEMÎL`İN ZEKÂTTAN İMTİNÂI VE RESÛL-İ EKREM`İN ITÂBI;HÂLİD İBN-İ VELÎD`İN HARB LEVÂZIMININ ZEKÂTTAN İSTİSNÂSI
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem zekât ile emr ettiğinde İbn-i Cemîl`in, Hâlid İbn-i Velîd`in, Abbâs İbn-i Abdi`l-Muttalib`in zekât vermedikleri (Hazret-i Ömer tarafından) Resûl-i Ekrem`e haber verilmişti. Bunun üzerine Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: - İbn-i Cemîl zekâttan nasıl imtinâ edebilir ki, o fakîr iken Allah ile Peygamber`i onu iğnâ etmiştir. Hâlid`e gelince, siz Hâlid`den (zekât istemekle) ona zulm ediyorsunuz. Hâlid zırhlarını vakfetmiştir. Ve bu harb levâzımını Allah yolunda (cihad için) hazırlanmıştır. Abbâs İbn-i Abdi`l-Muttalib ise Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in amucasıdır, (babasının soyundandır). Zekât, ona vâcibtir. Abbâs`ın zekâtı (mîâdından evvel keremen) bir misli ile berâber (verilmiş) tir.
Sıra :
 
Baslik :
EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HAZRETLERİNDEN RİVÂYET OLUNAN İSTİ`FÂF VE İSTİĞNÂ HADÎSİ
Hadis :
Şöyle rivâyet edilmiştir. Ensâr`dan bâzı kimseler, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`den (sadaka) istemişlerdi. Resûlallâh da bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler. Resûlullâh yine verdi. Sonra (üçüncü) bir daha istediler. Resûlullâh (bu def`a) da verdi. Hattâ yanındaki mal tükendi. Sonra Resûlullâh buyurdu ki: Sadaka malından yanımda bulunanı (verdim. Başkalarına vermek için) sizden kat`iyyen bir şey saklamadım. Kim ki, tese`ülden sakınmak isterse, Allah, o kimseyi afîf kılar. Kim ki, haktan istiğnâ ederse, onu da Allah ganî kılar. Kim ki, sabretmek isterse, Cenâb-ı Hak ona da sabr ihsân eder. Sabırdan daha hayırlı, sabırdan daha vâsi` bir nîmet kimseye verilmemiştir.
Sıra :
 
Konu :
Ravi :
Baslik :
TESE`ÜLDEN TENFÎR VE ALIN TERİYLE KAZANMAĞA TERĞÎBE DAİR EBÛ HÜREYRE`NİN RİVÂYET ETTİĞİ İTTİHAB HADÎSİ
Hadis :
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Hayâtım yed-i kudretinde olan Cenâb-ı Hakk`a yemîn ederim ki, sizden birinizin urganını alarak arkasına (dağdan) odun topla(yıp yükleyerek satıp geçin)mesi, bir kimseye gelip de ondan sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. (Kim bilir) o da ya verir, (minneti altına girersin!) yâhud da vermez. (Zilletini çekersin!).
Sıra :
 
Konu :
Baslik :
BU BABTA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER`İN VE ZÜBEYR İBN-İ AVVÂM RADİYA`LLÂHU ANHÜM`ÜN RİVÂYETLERİ
Hadis :
Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`den şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Sizden birinizin urganını alıp) arkasına odun demeti yükleyip getirerek odunu satması, ve (alın teriyle) bu kazancından dolayı Allâh`ın, onun yüzü (suyu) nu (nâmerd önüne dökülmekten) esirgemesi, elbette bu (afîf) kimse için halktan istemekten çok şereflidir. (Kim bilir?) Onlar (da) ya verirler, (minnet altına girer), yâhud vermezler, (zilletini çeker).
Sıra :
 
Baslik :
FERÂĞAT-İ NEFS İLE KAZANÇ MÜBÂREKTİR. HIRS İLE KAZANÇTA MEYMENET YOKTUR. BU BABTA HAKÎM İBN-İ HİZÂM`IN ULÜVV Ü TAB`INI BİLDİREN BİR RİVÂYETİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`den (bir kere dünyâlık) istedim. Bana verdi. Sonra kendisinden (bir daha) istedim. (Yine) bana verdi. Sonra (üçüncü bir daha) istedim. (Bu defa da) bana verdi. Bundan sonra buyurdu ki: - Ey Hakîm, şu mal (yok mu? Sanki o, manzarası) yeşil, (zevkı) tatlı gûnâ-gûn mevvadır. Her kim bu malı, ferâgat-i nefs ile (hırssız) alırsa, o mal, kendisi için bereketli ve meymenetli olur. Bir kimse de bunu hırs ile alırsa, bu mal, alan için şerefli ve bereketli olmaz. O muhteris kimse (dâü`l-kelebe tutulmuş) bir obur gibidir. Dâimâ yer, bir türlü doymaz. (Veren) yed-i ulyâ, (alan) yed-i süflâdan hayırlıdır. Hakîm, (İbn-i Hizâm) demiştir ki, ben: - Yâ Resûla`llâh! Seni Hak Peygamber gönderen Allâhu Teâlâ`ya yemîn ederim ki: ben şu dünyâdan ayrılana kadar senden başka hiç bir kimseye, hiç bir şey için elimi uzatmam (benim elim, senden sonra Arab neslinin elleri altında bulunamaz) dedim. (Hakîkaten) Ebû Bekr radiya`llâhu anh (hilâfet-i zamânında), beytü`l-mâldeki hakkını vermek için Hakîm`i da`vet etmiş, fakat Ebû Bekr`in bu ihsânını kabûl etmekten imtinâ eylemiştir. Sonra Ömer radiya`llâhu anh de hakkını vermek için da`vet etmiş, ondan da almaktan imtinâ eylemiştir. Bundan sonra Hazret-i Ömer (Mahzar-i Sahâbe`de): - Ey cemâat-i müslimîn: Hakîm hakkında sizi işhâd ederim ki: ben, harac ve ganîmet malından muayyen olan hakkını kendisine arz ediyorum. O, almaktan imtinâ ediyor, dedi. Ve (hakîkaten) Hakîm, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`den sonra tâ vefât edene kadar, kimseden bir şey almamıştır.
Sıra :
 
Konu :
Baslik :
TALEBSİZ, HIRSSIZ GELEN HEDİYYENİN KABÛLÜNÜ ÂMİR ÖMER İBN-İ HATTÂB`IN BİR RİVÂYETİ
Hadis :
Şöyle dediğ rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem bana arada sırada Beytü`l-mâlden gâzîlik bahşışı verirdi. Ben de: - Yâ Resûla`llâh! Bunu benden daha ziyâde muhtac olan bir fakîre veriniz!derdim. Resûlullâh da cevâben: - Sen bunu al!. Sana bu sûretle bir mal geldiğinde -sen harîs bir kimse olmadığın, tâlib de bulunmadığın için- sen o malı al!. Böyle kendi gelmiyen ve nefsin kendisine temâyül eden bir malın peşinde de nefsini koşturma! buyurdu.
Sıra :
 
Baslik :
TESE`ÜLÜ SAN`AT İTTİHÂZ ETMEKTEN MEN`A DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ
Hadis :
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Bâzı harîs, yüzsüz kimse, hiç durup dinlenmeden dâima halktan ister. En sonu kıyâmet gününde bu yüzsüz adam, yüzünde bir et parçası olmaksızın (Arasat meydanına) gelir. Yine Resûlullâh buyurmuştur ki: Kıyâmet gününde güneş (insanlara) o kadar yaklaşır ki, hattâ (harâretin te`sîriyle) dökülen ter, insanın (boyunca) kulak ortasına erişir. İşte insanlar bu elîm vaziyette bulundukları sırada (evvelâ) Âdem, sonra Mûsâ, sonra Muhammed salla`llâhu aleyhi ve sellem`den şefâat dilerler.
Sıra :
 
Ravi :
Baslik :
MİSKİN, KAPILARDA DOLAŞAN, HALKTAN, BİR İKİ LOKMA EKMEK, BİR İKİ HURMA ALAN KİMSE DEĞİL, HAKÎKÎ MİSKİN HİÇ BİR ŞEY`E MÂLİK OLMAYIP HALKA İZHÂR-I HÂL ETMİYEN ASHÂB-I İFFETTİR
Hadis :
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Hani o (sadaka için) halkı, (kapı kapı) dolaşıp halkın kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci makûlesi (yok mu? Bunlar) miskîn değildir. Belki (hakîkî) miskîn, kendini geçindirecek gınâya mâlik olmıyan ve kendisine sadaka vermek için (halkca) zarûreti bilinemiyen, kendisi de kalkıp halktan (sadaka) istemiyen afîf, nezîh kimsedir.
Sıra :
 
Baslik :
TEBÜK SEFERİNE DÂİR EBÛ HÜMEYD-İ SÂİDİ HADÎSİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Tebük gazvesinde biz de Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte gazâ etmiştik. Resûl-i Ekrem Vâdi`l-Kurâ`ya vardığında kendi bahçesinde çalışan bir kadına tesâdüf edildi. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem Ashâbına: - Şu (bahçedeki) hurmayı tahmîn ediniz! buyurdu. (Biz tahmîn ettik). Resûlullâh da on vesk tahmin buyurdu. Ve bahçe sâhibi kadına: - (Hurma toplarken) buradan ne kadar (kile) çıktığını say! buyurdu. Tebük`e geldiğimizde Resûlullâh (bize): - Bu gece muhakkak şiddetli bir rüzgâr esecektir. Sakın kimse bulunduğu yerden ayağa kalkmasın!. Devesi olanlar da devesini (sıkı) bağlasın! buyurdu. Biz de develerimizi (sıkıca) bağladık. Ve (hakîkaten o gece) şiddetli bir rüzgâr esti. O sırada birisi ayağa kalkmıştı. Rüzgâr onu "Tay" dağına sürükleyip attı. (Bu sefer de) Eyle Melîki Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e (Düldül adlı) beyaz bir katır hediye etmiş ve bir bürd(-i yemânî) giydirmişti. Resûlullâh da Melîke sâhil-i bahirdeki beldeleri halkı için bir emannâme yazdırmıştı. (Avdetde) Resûlullâh Vâdi`l-Kurâ`ya gelince, hurmalık sâhibi kadına: - Bahçenden ne kadar hurma geldi? diye sordu. O da: - Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in tahmîni vechile on vesk geldi, diye cevâb verdi. (Hey`et-i seferiyye Medîne`ye yaklaşınca) Resûlullâh: - Ben Medîne`ye (yetişmek için) acele ediyorum. Sizden kim bir an evvel benimle Medîne`ye varmak isterse, acele etsin! buyurdu. Medîne`ye yaklaşıp uzaktan görününce de (eliyle işâret ederek): - İşte Tâbe, (Medîne) buyurdu. "Uhud"ü görünce: - İşte dağcağız! Uhud bizi sever, biz de onu, buyurdu. (Sonra mahiyetindekilere): - Dikkat eder misiniz? Size Ensar mahallelerinin en hayırlısını haber vereyim!, buyrud. Ashâb-ı Kirâm: - Evet, haber ver! dediler. Resûlullâh: - (Evvelâ) Benî Neccar mahallesi, sonra Benî Abdi`l-Eşhel mahallesi, sonra Benî Sâide mahallesi, yâhud Benî Hâris İbn-i Hazrec mahallesi, buyurdu. Hulâsa: bütün Ensâr mahaller(i halkı)nda hayır, necâbet vardır, demek istemişti.
Sıra :
 
Konu :
Baslik :
YAĞMURLA, NEHİR SUYU İLE SULANAN YERİN MAHSÛLÜ ÖŞRE; DOLAPLA, ÂLÂT-İ SINÂIYE İLE SULANAN YERİN MAHSÛLÜ NISIF ÖŞRE TÂBİ`DİR
Hadis :
Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`den şöyle buyurulduğunu rivâyet eden Abdullâh İbn-i Ömer radiya`llâhu anhümâ`dan nakledilmiştir: Yağmurun ve pınar (ırmak gibi akar sular) ın ya kökünü; yâhud urûkunu suladığı eşçâr ve mezrûatta (vâcib olan) öşürdür. Dolapla sulananlarda da nısıf öşürdür.
Sıra :