Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

Ebû Mûsâ el-Eş`arî

Ebû Mûsâ el-Eş`arî - Sahih Buhari kitabındaki rivayet ettiği hadisi şerifler listesi

Fasil :
Baslik :
SEHL İBN-İ SA`D`IN HAYBER HÂTIRASI
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber`e gazâya giderken mücâhidler bir vâdîye eriştiklerinde yüksek sesle: "Allah uludur, Allah uludur, Allah`dan başka İlâh yoktur!" diye tekbîr almışlardı. Bunun üzerine Resûlullah onlara: Nefesinize acıyınız! (Yavaş tekbîr getiriniz! Çünkü) siz ne sağırı çağırıyorsunuz, ne de gaibe sesleniyorsunuz. Muhakkak ki siz, iyi işiten ve size çok yakın olan Allah`a duâ ediyorsunuz. O her zaman sizinle berâberdir! buyurdu. (Râvî Ebû Mûse`l-Eş`arî der ki:) bu sırada ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in binitinin arkasında idim. Ben de: - Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi`llâh = Kulun ihâtası ve kuvveti yoktur. Ancak bu, Allah`ın inâyetiyle hâsıldır! demeğe başladım. Resûlullah benim sesimi işitti Ve: - Ey Abdullah İbn-i Kays! (Ebû Mûse`l-Eş`arî) diye seslendi. Ben de: - Buyurunuz yâ Resûla`llah, emrinizi almağa hazırım! dedim. Resûlullah: - Ey Abdullah, sana Cennet hazînelerinden büyük bir hazîne değerinde bir kelimeye (bir cümleye) delâlet edip bildireyim mi? buyurdu. Ben de: - Bildir, yâ Resûla`llah; babam, anam sana fedâ olsun! dedim. Resûlullah: - O kelime, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi`llâh`dır! buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
CA`FER-İ TAYYÂR (RADİYA`LLÂHU ANH)IN HABEŞE MUHÂCİRLERİYLE HABEŞİSTAN`DAN DÖNÜŞÜ VE HAYBER`DE RESÛL-İ EKREM`E MÜLÂKÂTI
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz (Eş`arîler) Yemen`de iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Peygamber ba`s olunduğu ve Medîne`ye hicret ettiği haberi bize irişmişti. Biz de ben ve kardeşlerim -ki, biri Ebû Bürde, öbürü de Ebû Rühm`dür; ben kardeşlerimin en küçükleri idim.- Kavmimiz (Eş`arîler) den elli üç kişi refâkatinde Resûlullah cânibine muhâcir olarak (Yemen`den) çıkmıştık. Biz bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhâlefetiyle) gemimiz bizi Habeşe hükümdârı Necâşî`nin memleketi sâhiline bıraktı. Orada Ca`fer İbn-i Ebî Tâlib radiya`llahu anh`e kavuştuk. Bir müddet onunla berâber Habeşistan`da kaldık. Nihâyet hepimiz yola çıktık. Ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber`i fethettiği sıra kendilerine kavuştuk. Ordudaki mücâhidlerden bâzı kimseler bize yâni gemi yârânına: - Hicret şerefini kazanmakta biz sizi geçtik! diyorlardı. Bir kere de Esmâ` Bint-i Umeys -ki bizimle Habeşe`den gelenlerden idi- (zevci Ca`fer`le birlikte) Peygamber`in kadını (ve Ömer`in kızı) Hafsa`yı -ki, o da vaktiyle bir muhâcir kafilesi içinde Habeşistan`a hicret etmişti- ziyâret etti. Esmâ` Hafsa`nın yanında iken Ömer radiya`llahu anh de kızının odasına girdi. Ömer Esmâ`yı görünce Hafsa`ya: - Bu kadın kimdir! diye sordu. Hafsa: - Umeys kızı Esmâ` `dır! dedi. (Ömer Esmâ` `nın Habeşistan hicretine ve deniz boşluğuna işâret ederek): - A, bu kadın Habeşli Esmâ` mıdır? Vay bu kadın deniz yolcusu Esma` mıdır? diye tekrar tekrar lâtîfe etti. Esmâ` da: Evet! diye tasdîk etti. Ömer Esmâ` `ya: - Medîne`ye hicret fazîletinde biz sizi geçtik! Biz Resûlullah`a sizden daha lâyık, daha yakın bulunuyoruz! demesi üzerine Esmâ` titizlenerek şöyle müdâfaada bulundu: - Hayır? Siz, hiç öyle değilsiniz! Vallahi Resûlullah ile hicret eden sizlerin Resûlullah açlarını doyurdu, câhillerini okuttu (adam etti). Biz de Habeşistan`da, Resûlullah`a uzaklarda, müslümanlara kinle, adâvetle dolu bir muhitte, bir toprakta azâb ve ıztırâb içinde bulunuyorduk. Bütün bu mezâhimi biz, Allah`ın ve Resûlullah`ın rızâsı uğrunda iktihâm ettik. Ey Ömer! Allah adına yeminler olsun ki, bütün bu dediklerini gidip Resûlullah`a arzedinceye kadar ne bir lokma yemek yiyeceğim, ne bir yudum su içeceğim. Ey Ömer, biz uzak illerde azâb olunuyorduk ve korku içinde yaşıyorduk. (Sizin Peygamber`in sâyesinde saâdet içinde yaşadığınız gibi değil). Bu hakîkatleri şimdi gidip Resûllulah`a arzedeceğim. Resûlullah`a da soracağım (ve cevab isteyeceğim). Ey Ömer! (Şuna emîn ol ki, Resûlullah`a arzederken) ben ne yalan söylerim, ne de dilim yalan söylemeğe tenezzül eder. Bu muhâveremize bir kelime bile ziyâde etmem. Bu sırada Hafsa`nın odasına Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem gelmekle Esmâ`: - Yâ Resûla`llah! Ömer şöyle şöyle söyledi, diye hikâye etti. Resûlullah: - Sen ona ne cevab verdin? diye sordu. Esmâ`: - Ben de şöyle şöyle cevab verdim! diye müdâfaasını da anlattı. Bunun üzerine Resûlullah: - Bu hususda Ömer bana sizden daha lâyık ve yakın değildir. Hakîkat şudur ki, Ömer ve Ömer`le hicret eden arkadaşları için (Medîne`ye), bir hicret sevâbı vardır. Ey gemi yoldaşları, emîn olunuz ki, sizin için iki hicret fazîleti vardır (birisi Necâşî`ye, öbürüsü Resûlullah`a.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
RESÛL-İ EKREM`İN EŞ`ARÎLERİ SENÂSI VE GANÎMETTEN PAY VERDİĞİNE DÂİR EBÛ MÛSE`L-EŞ`ARÎ HADÎSİ
Hadis :
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Eş`arî yârânı (Kur`ân ehlidirler. Onlar) ın ben gece vakti (işlerinden yâhud mescidden dönüp) evlerine girdikleri zaman okudukları Kur`ân seslerini pek iyi tanırım. (Sefer hâlinde) onların (ordu içindeki) konak yerlerini de gece vakti (geçerken) Kur`ân seslerinden anlarım. Velev ki ben, Eş`arî (kardeş) lerin indikleri bu konak yerlerini gündüz görmemiş olayım! Eş`arîlerden (düşmanı sözleriyle iknâ eden) hakîm kimse de vardır ki, o, bir süvârî, veya bir düşman müfrezesine kavuştuğu zaman onlara: Arkadaşlarım size burada kendilerine intizâr etmenizi emreder! di (yereke korku)tur.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
RESÛL-İ EKREM`İN EŞ`ARÎLERİ SENÂSI VE GANÎMETTEN PAY VERDİĞİNE DÂİR EBÛ MÛSE`L-EŞ`ARÎ HADÎSİ
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz (Eş`arîler Ca`fer ve ashâbiyle berâber Habeşe`den) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hayberi fethettikten sonra Resûlullah`a gelmiştik. Fakat Resûlullah ganîmetten bize de bir pay ayırdı. Halbuki Hayber fethinde hazır bulunmıyan bizden başka hiçbir kimseye pay ayırmamıştır.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
EVTAS GAZÂSI VE EBÛ ÂMİR`İN ŞEHÂDETİ
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Huneyn gazâsından fâriğ olduktan sonra (amucam) Ebû Âmir`i bir fırka asker üzerine komutan yaparak Evtâs`a gönderdi. Ebû Âmir, (birkaç bin düşmanla buraya kaçıp gelen düşman komutanlarından) Düreyd İbn-i Sımme ile burada karşılaştı. Vuku` bulan muhârebede Düreyd katlolundu. Askerlerini de Allah hezîmete uğrattı. Ebû Mûse`l-Eş`arî (rivâyetine devâm ederek) der ki: Resûlullah beni de (amucam) Ebû Âmir ile berâber göndermişti. Bu sırada Ebû Âmir`in dizine Cüşem kabîlesinden birisi tarafından bir ok atılmıştı. Okcu okunu Ebû Âmir`in diz kapağına yerleştirmişti. Hemen ben Ebû Âmir`e koştum: Ey amuca, sana kim ok attı? diye sordum. Ebû Mûsâ`ya (bana): işte ok atan katilim şudur! diye gösterdi. Ben hemen katile doğru koştum, yetiştim. Katil beni görünce dönüp kaçmağa başladı. Ben herifi ta`kîb ettim. Hem koşuyor, hem: (kaçmaktan) utanmaz mısın, niçin durmuyorsun? diye haykırıyordum. Herif kaçmaktan vazgeçti, (bana döndü). Her ikimiz kılıcımızla vuruşmağa başladık. En sonu hasmımı öldürdüm. Sonra (Ebû Âmir`in yanına geldim): Ey Ebâ Âmir, Allah düşmanını öldürdü! dedim. Amucam bana: Şu oku dizimden çek, çıkar! dedi. Ben de hemen çıkardım. Fakat okun yerinden pek çok su boşandı, (Amucam hayâtından ümîdin kesti.) Bana: Ey kardeşim oğlu! Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e selâm söyle ve bana istiğfâr etmesini ricâ et! dedi ve beni kendi yerine mücâhidler üzerine komutan yaptı. Az bir zaman yaşayıp sonra vefât etti. (Evtâs seferinden) dönüp geldiğimde hâne-i Saâdet`de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna girdim. Resûlullah hasırdan örülmüş ve üzerine (ince) şilte serilmiş bir taht üstünde yatıyordu. Hasırın örgüleri vücûdunun arkasına ve iki tarafına iz etmiş bulunuyordu. Ben, Resûlullah`a zaferimizi ve Ebû Âmir`in şahâdetini ve: Resûlullah benim için istiğfâr etsin! diye vasıyet ettiğini arzettim. Bunun üzerin Resûlullah abdest suyu istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp: Allah`ım, kulcağızın Ebû Âmir`i yarlığa! diye duâ etti. Duâ ederken (ellerini o kadar kaldırmıştı ki) ben, iki koltuğunun beyazlığını gördüm. Sonra Resûla`llah, benim için de mağfiret dile! diye ricâ ettim. Resûlullah benim için de: Rabb`im, Abdullah İbn-i Kays`ın günâhını afveyle, ve kıyâmet gününde onu en âlî ve güzel makama koy! diye duâ buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
PEYGAMBERİMİZİN EBÛ MUSA VE BİLÂL`E MÜŞDESİ
Hadis :
Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Tâif seferinden dönüşünde) Mekke ile Medîne arasında Ci`râne mevkiine nâzil olduğunda ben Resûlullah`ın huzûrunda bulunuyordum. Bu sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir a`râbî geldi. Ve: - Bana verdiğin sözü hâlâ yerine getirmiyecek misin? dedi. Resûlullah: - (Ganîmet malını yakında taksîm edeceğimi, biraz sabredersen sevab kazanacağını) sana müjdelerim! buyurdu. Bedevî arab: - Bu müjdeleri bana vere vere çoğalttın, dedi. Bunun üzerine Resûlullah asabîleşen bir kimse hey`etinde Ebû Mûsa ile Bilâl`e dönerek: Bu bedevî verdiğim müjdemi reddetti, siz kabûl ediniz! buyurdu. Ebû Mûsâ ile Bilâl de: Kabûl ettik! dediler. Sonra Resûlullah içi su dolu bir bardak, bir kap istedi. Bu kap içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. (Ağzındaki bir miktar suyu da) buna ilâve etti. Sonra Ebû Mûsa ile Bilâl`e: Bu sudan içiniz ve yüzünüze, göğsünüze sürünüz! Size müjde veririm, buyurdu. Ebû Mûsâ ile Bilâl de su kabını aldılar. Ve Resûlullah`ın emri vechile yaptılar. Resûlullah`ın kadını Ümm-i Seleme perde arkasından: - Oğullarım, o sudan ananıza da ikrâm ediniz! diye seslendi. Onlar da ondan bir miktar Ümm-i Seleme`ye ikrâm ettiler.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
MUÂZ İLE EBÛ MÛSÂ`NIN YEMEN VÂLİLİĞİ
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ebû Mûsâ ile Muâz İbn-i Cebel`i Yemen`e (vâli, hâkim, zekât âmili) göndermişti. Yemen iki mıntıka olup Resûlullah bunlardan her birisini bir mıntıkaya me`mûr etmişti. Sonra (bunlara verilen ta`lîmât cümlesinden olarak): halka kolaylık gösteriniz de zora koşmayınız ve müjde veriniz; (mûnis olunuz) da ürkütmeyiniz! buyurdu. Sonra bunlardan her biri me`mûriyet mahalline gitti. Alî (rivâyetine devamla) der ki: Bu ikisinden her birisi kendi mıntıkasını dolaşıp arkadaşının mıntıkasına yaklaştığında arkadaşını (ziyâretle) dostluğunu yenilemek ve ona âsanlık temennî etmek i`tiyâdında idiler. Bir kere Muâz kendi mıntakasını dolaşıp arkadaşı Ebû Mûsâ`nın vilâyetine yaklaştığında devesine binerek dostunu ziyârete gitmişti. Ebû Mûsâ`nın bulunduğu yere vardığında onu bir yere oturmuş, etrâfına da bir sürü halk toplanmış bir vaziyettebuldu. Aynı zamanda yanında iki eli boğazına bağlı birisinin durduğunu gördü. Muâz (bu garib vaziyeti istiknâh ederek) Ebû Musâ`ya: - Ey Abdullah İbn-i Kays (Ebû Mûsâ`nın adıdır) bu ne iştir? diye sordu. Ebû Mûsâ: - Bu elleri bağlı duran (yehûdî) bir kişidir. Müslümân olduktan sonra irtidâd etmiştir! dedi. Muâz İbn-i Cebel de: - Bu mürted öldürülmedikçe devemden inmem! dedi. Ebû Mûsâ: Bunun katli için mi geldin, haydi in! dediyse de Muâz: Bu mürted öldürülünceye kadar inmem! di(ye ısrâr et)di. Bunun üzerine Ebû Mûse`l-Eş`arî`nin emri ile mürted yehûdî öldürüldü. Sonra da Muâz devesinden indi. (Esnâ-yı sohbette) Muâz, Ebû Mûsâ`ya: - Kur`ân (hatmin)i nasıl ve ne zaman okursun? diye sordu. Ebû Mûsâ da: - Günün müteaddid zamanlarına ayırarak okurum. (Bir saatte ve bir def`ada okumam) dedi. Bu def`a da Ebû Mûsâ: - Ey Muâz! Ya sen nasıl okursun? diye sordu. O da: - Ben gecenin ilk zamânında uyurum. Sonra uykumdan bir kısmını uyumuş olarak kalkarım ve Allah`ın takdir buyurduğu kadar Kur`ân okurum. (Ve namaz kılarım). Namazımda Allah`tan sevab umduğum gibi uykum husûsunda da Allah`dan sevab umarım! dedi.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
HER SEKİR VEREN ŞEY HARAMDIR
Hadis :
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ebû Mûse`l-Eş`arî`yi Yemen`e gönderirken Resûlullah`a Yemen`de yapılan içkiler(in şer`î mâhiyetlerin) den sormuştu. Resûlullah da: - Bu içkiler nedir? dedi. Ebû Mûsâ da: - Biti` (denilen baldan ma`mûl içki) ile Mizr (denilen darı, arpa ve mısırdan yapılan içki) dir! diye cevâb verdi. Resûl-i Ekrem (umûmî bir düstûr olarak): - Her sekir veren şey haramdır! buyurdu.
Sıra :
 
Baslik :
YEMENLİLERİ PEYGAMBER EFENDİMİZ`İN SENÂSI
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Resûlullah Tebûk seferi hazırlığında bulunurken) biz Eş`arîlerden bir cemâat Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna vardık. Binmek ve zâd ü zahîremizi yüklemek için deve istedik. Fakat Resûl-i Ekrem imtinâ etti. Biz tekrar binit ve yük devesi istedik. Bu def`a Resûlullah veremiyeceğine yemîn etti. Sonra Resûlullah çok beklemedi, kendisine bir deve ganîmeti getirildi. Bunun üzerine bize -iki ile dokuz yaş arasında- beş deve verilmesini emir buyurdu, biz develeri tesellüm edince (kendi aramızda): Biz Resûlullah`a (bize deve veremiyeceğine dâir) yemînini unutturduk. Biz bundan sonra hiçbir zaman necât bulmayız! dedik. Bu mütâlea üzerine ben hemen Resûlullah`ın huzûruna vardım. Ve: - Yâ Resûla`llah! Sen bize deve yükliyemem! (deve veremem) diye yemîn etmiştin, halbuki bize (yükliyecek deve verdin). Resûlullah: - Evet (hakîkaten ben yemîn ettim. Sonra da deve verdim) fakat ben, yemîn edilen şeyin başkasını yemîn edilenden hayırlı sanınca yemînim üzerinde bağlı kalmam. Muhakkak o hayırlı olduğuna kanâat ettiğim şeyi ihtiyâr ederim! buyurdu. Bu hadîsin bir rivâyet tarîkında da vârid olmuştur ki: Ben yemînimi istisnâ etmiştim!
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
EŞ`ARÎLERİN HARBE İŞTİRAKLERİ HAKKINDA EBÛ MÛSE`L-EŞ`ARİ HADİSİ
Hadis :
Rivâyet olunmuştur: Hemşehrilerim Eş`arîler (Tebûk seferinde) kendilerine binit hayvanı istemek üzere beni Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e göndermişlerdi. Çünkü hemşehrilerim Tebûk gazâsında Resûlullah ile berâber güçlük askeri içinde bulunmak istiyorlardı. Bu teklîf üzerine (Resûl-i Ekrem`e gittim): Arkadaşlarım Eş`arîler kendilerine mekkâre hayvanı vermenizi arzetmek üzere beni huzûrunuza gönderdiler! dedim. Resûlullah: Vallahi ben sizi hiçbir hayvana bindirmem! buyurdu. O sırada Resûlullah bilmediğim bir sebeble asabî bir halde bulunduğu için ben de kendisini tasdîk ettim. Ve Resûlullah`ın reddetmesinden mahzûn ve bana karşı gönlünde bir dargınlık bulunmasından endîşe ederek kederli bir halde geri döndüm. Arkadaşlarımın yanına dönüp geldiğimde de Resûlullah ne dediyse onlara haber verdim. Bunun üzerine çok beklemedim, ancak bir saat kadar bir zaman geçmişti. Bilâl`in bana: Ey Abdullah İbn-i Kays! diye seslemdiğini işittim: Ben hemen cevab verdim. Bilâl: Resûlullah seni da`vet ediyor, hemen icâbet et (gel) dedi. Resûlullah`ın huzûruna varınca o sırada Sa`d (İbn-i Ubâde) den aldığı (ikişer ikişer iple bağlı) altı deveyi gösterek bana: Şu çifti al, şu çifti de al. Bunlarla arkadaşlarının yanına git. Ve onlara: "Allah, yâhud Resûlullah sizi bu develere yükle(mek dile)r, artık bunlara bininiz, de! buyurdu". Ben de bu develerle arkadaşlarımın yanına gittim. Ve: - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem sizi bu develere yüklemek ister. Lâkin ben vallahi sizin bir kaçınız benimle berâber Resûlullah`ın (bundan önce) söylediği sözü işiten bir kimsenin yanına gidinceye (ve bunun mâhiyetini açıklayıncaya) kadar sizin yakanızı bırakmak. İsterim ki siz, Resûlullah`ın söylemediği bir sözü ben size hikâye etmiş olduğumu sanmayasınız! dedim. Onlar da bana: - Vallahi sen bizim nazarımızda doğru sözlüsündür. Bununla berâber ne yapmak arzu edersen onu da yap! dediler. Bunun üzerine Ebû Mûsâ (el-Eş`arî) hemşehrilerinden birkaç kişi ile gitti. Bunlar Resûlullah`ın Eş`arîleri önce reddi, sonra onlara develeri vermesine dâir sözlerini işiten kimselerin yanlarına vardılar. Bunlar da Ebû Mûsâ`nın hemşehrilerine hikâye ettiği gibi Peygamber`in sözlerini anlattılar.
Sıra :