Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

HAYBER GAZÂSI

Sahih Buhari eserindeki HAYBER GAZÂSI fasılı ile ilgili konular ve hadisler

Fasil :
Baslik :
HAYBER YOLUNDA ÂMİR`İN ŞİİR İNŞÂDI VE HAYBER`DE ŞEHÂDETİ
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber, Hayber gazâsına çıkmıştık. Bir gece giderken kafileden bir kişi Âmir (İbn-i Ekva`) a: - Ey Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize bir parça dinletsene? dedi. Âmir, şâir bir kişi idi. Bunun üzerine Âmir hayvanından aşağı indi. Ve şu (meâldeki) şiirini (güzel sadâ ve edâ ile) okuyarak kafile develerini yollandırdı. "Allah`ım! Sen bize hidâyet etmemiş olsaydın, bize doğru yolu göstermemiş ve bize rahmet etmemiş olsaydın (biz, muhakkak şaşırırdık). Rabb`im -hayâtım Sen`in rızân uğrunda fedâ olsun!- Bizi işleye-geldiğimiz geçmiş günahlarımızdan yarlığa! Ve gönüllerimize sükûnet ve metânet koy! Düşmana kavuştuğumuzda da ayaklarımızı sâbit kıl (sürçtürme!) Rabb`imiz! Din düşmanları bizi fenâlığa da`vet ettiklerinde imtinâ ederiz. O düşmanlar ki, onlar müşrikleri haykırarak üzerimize da`vet etmişlerdir." Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Şiir inşâd edip develeri yollandıran kimdir? diye sordu. Ashâb: - Âmir İbn-i Ekva`dır! dediler. Resûlullah: - Allah Âmir`e rahmet etsin! diye duâ etti. Kafileden bir kişi (Ömer İbn-i Hattâb): - Yâ Nebiyya`llah! Duânız berekâtiyle Âmir Cennet`i hak etti. Âmir`in şahâdeti vâcib oldu. Âmir`le (ve onun şiir ve hamâsetiyle) müstefîd olmamız için keşki onu bize bağışlasaydınız! dedi. Nihâyet Hayber`e geldik. Ve Hayber halkını muhâsara ettik. (Fakat muhâsar yirmi gün sürmüştü), hattâ bize şiddetli bir açlık isâbet etmişti. Sonra Allahu Teâlâ müslümanlara Hayber kalelerinin birer birer fethini müyesser kıldı. Hayber`in müslümanlara fethi müyesser olduğu günün akşamında mücâhitler akşam olunca yer yer ateş yakmışlardı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bu ateşler nedir, niçin yakıyorlar? diye sordu. Ashâb: - Et pişirmek için! diye cevab verdiler. Resûlullah: - Hangi et, ne eti? diye sordu. Ashâb: - Yerli merkeblerin eti! diye cevab verdiler. Resûlullah: - Onu dökünüz kaplarını da kırınız! buyurdu. Ashâb`dan birisi (Ömer İbn-i Hattâb): - Yâ Resûla`llah! Eti döküp kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu. Resûlullah: - Yâhud öyle yapınız! buyurdu. Hayber`de muhârib kavim harb saffı bağlayınca (Âmir, arabların en cenkçi pehlivanı Merhab`e karşı mübâriz çıkmıştı. Fakat) Âmir`in kılıcı kısa idi. Âmir bu kısa kılıcını vurmak için bir yehûdînin (Merhab`ın) baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcının keskin yüzü dönüp Âmir`in diz kapağına isâbet etmekle kahraman şâir bu cerîhadan vefât etmiştir. Râvî der ki: (Bunun üzerine bâzı kimseler Âmir`in bu şekilde vefâtını intihâr sayarak cihâdının mükâfatsız kalacağını iddia etmekle Seleme İbn-i Ekva`, amucası hakkında bu iddiadan müteessir olmuştu). Resûlullah ile Ashâbı Hayber`den döndükleri sıra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem beni gördü. Ve iki elimi tutarak bana: - Ey Seleme, sana ne oldu? (Benzin kaçmış, yeis içindesin!) dedi. Ben de Resûlullah`a: - Yâ Resûla`llah babam, anam sana kurban olsun!. Bâzı kimseler (amucam) Âmir`in gazâsının bâtıl ve şehâdetinin mükâfatsızlığını iddia etmişlerdir! dedim. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bu iddiada bulanan kişi yalan söylemiştir. Âmir için iki ecr ve sevab vardır ve bu muhakkaktır: biri Allah yolunda cihad sevâbı, öbürü cehdi ve bu uğurda son kudretini sarfetmesinin mükâfâtı olarak. -Sonra Resûlullah iki parmağını birleştirerek- muhakkak ki Âmir şehîddir. Yeryüzünde gezen Arab ırkından Âmir`in benzeri pek az bulunur; ve bir rivâyette: Pek az yetişir! buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
HAYBER YEHÛDÎLERİNİN MUHÂRİB OLANLARININ ÖLDÜRÜLDÜĞÜNE VE KADINLARININ, ÇOCUKLARININ ESİR EDİLDİĞİNE DÂİR ENES HADÎSİ
Hadis :
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber (e yakın bir yer) e gece vakti gelmişti. Bu hadîs Namaz bahsinde geçti. Buradaki rivâyetinde Buhârî şunu ziyâde etmiştir: Resûlullah Hayber halkının muhârib olanlarını öldürdü. Nesillerini ve oğullarını, kızlarını da esîr etti.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
SEHL İBN-İ SA`D`IN HAYBER HÂTIRASI
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber`e gazâya giderken mücâhidler bir vâdîye eriştiklerinde yüksek sesle: "Allah uludur, Allah uludur, Allah`dan başka İlâh yoktur!" diye tekbîr almışlardı. Bunun üzerine Resûlullah onlara: Nefesinize acıyınız! (Yavaş tekbîr getiriniz! Çünkü) siz ne sağırı çağırıyorsunuz, ne de gaibe sesleniyorsunuz. Muhakkak ki siz, iyi işiten ve size çok yakın olan Allah`a duâ ediyorsunuz. O her zaman sizinle berâberdir! buyurdu. (Râvî Ebû Mûse`l-Eş`arî der ki:) bu sırada ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in binitinin arkasında idim. Ben de: - Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi`llâh = Kulun ihâtası ve kuvveti yoktur. Ancak bu, Allah`ın inâyetiyle hâsıldır! demeğe başladım. Resûlullah benim sesimi işitti Ve: - Ey Abdullah İbn-i Kays! (Ebû Mûse`l-Eş`arî) diye seslendi. Ben de: - Buyurunuz yâ Resûla`llah, emrinizi almağa hazırım! dedim. Resûlullah: - Ey Abdullah, sana Cennet hazînelerinden büyük bir hazîne değerinde bir kelimeye (bir cümleye) delâlet edip bildireyim mi? buyurdu. Ben de: - Bildir, yâ Resûla`llah; babam, anam sana fedâ olsun! dedim. Resûlullah: - O kelime, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi`llâh`dır! buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Ravi :
Baslik :
SEHL İBN-İ SA`D`IN HAYBER HÂTIRASI
Hadis :
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber harbinde müşrik yehûdîlerle karşılaşıp cenk etmişlerdi. (O günün harbi sona erip) Resûlullah askerî karargâhına, öbürleri (düşman) de askerî merkezlerine dönmüşlerdi. Fakat Resûlullah`ın Ashâb`ı içinde (Kuzman adında) bir kişi vardı ki, o, düşman ordusundan ayrı düşen, yâhud orduya iltihak etmemiş bulunan (kıyıda bucakta bulduğu) yehûdînin peşini bırakmayıp amansız ta`kîb ediyor ve onu vuruyordu. (Bu adamın cengâverliği Resûlullah`a arzolunup:) - Yâ Resûla`llah! Bizden hiçbir kişi filânın gösterdiği kahramanlık derecesinde kifâyet gösteremedi! denildi. Bunun üzerine Resûlullah: - Fakat o Cehennemliklerden! buyurdu. (Ashâb Peygamber`in bu haberini zihinlerinde büyüttüler. Hattâ) Ashâb`dan bir kişi (Huzâî Eksüm): - Öyle ise ben bunu tarassud eder, gözlerim (ve onu ta`kîb ederim!) dedi. Râvî İbn-i Sa`d der ki: Huzâî, bu Kuzman`la berâber harb sâhasına çıktı; o, harb saffının neresinde durduysa o da onunla berâber durdu. Ve o, harbde ne derece çeviklik gösterdiyse Huzâî de onunla berâber gösterdi. Râvî İbn-i Sa`d der ki: Nihâyet Kuzman ağır bir sûrette yaralandı. (Bu ağır darbe acısiyle) ölümün everek (intihar kasdiyle) kılıcı (nın demiri)ni yere koydu. Ve kılıcın ağzını (keskin çalım yerini) iki memesi arasına koyarak kılıcın üstüne yüklendi. Ve bu sûretle kendisini öldürdü. Bunun üzerine Huzâî Eksüm Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e vardı. Ve: - Yâ Resûla`llah, şehâdet ederim ki, sen muhakkak Allah`ın Peygamberi`sin! dedi. Resûlullah: - Sana ne oldu? (Bu şehâdetin sebebi nedir?) diye sordu. Huzâî: - Yâ Resûla`llah! Önün sıra hani şu Cehennemliklerden olduğunu haber verdiğin kişi (Kuzman) yok mu? Hakîkaten o Cehennemliklerdendir! dedi. Ve (hâdiseyi şöyle hikâye etti): Yâ Resûla`llah! Kuzman`ın Cehennemliklerden olduğuna dâir haberinizi halkın i`zâm etmesi üzerine ben: Bu adamı ta`kîb ve tarassud ederim! demiştim. Ve hakîkaten ardı sıra çıkıp onun her hareketini araştırdım. Nihâyet bu adam ağır sûrette yaralandı ve ölümünü everek kılıcının demirini yere, keskin ağzını iki memesi arasına koydu. Sonra kılıcının üstüne yüklendi. Ve bu sûretle nefsini öldürdü. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - İnsanlar arasında bir sınıf vardır ki, halka görünüşe göre ehl-i Cennet`e yaraşan hayırlı işler yapar. Halbuki o, Cehennemliklerdendir. Yine insanlardan bir kısım da vardır ki, halka görünüşüne göre Cehennemliklere âid kötü işler yapar. Halbuki o, Cennetliklerdendir! buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Ravi :
Baslik :
SEHL İBN-İ SA`D`IN HAYBER HÂTIRASI
Hadis :
Sehl İbn-i Sa`d hadîsinin Ebû Hüreyre`den gelen bir rivâyet tarîkinde de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Kalk yâ Bilâl, halka i`lân et ki: Cennet`e girmez, ancak mü`min olan gider. (Bu müntehirin mücâhedesine gelince) muhakkak ki Allah, İslâm dînini (dilerse) fâcir bir kişi ile te`yîd edip kuvvetlendirir, buyurmuştur.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
SEHL İBN-İ SA`D`IN HAYBER HÂTIRASI
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Hayber günü ben baldırımdan ağırca vurulmuştum. Hemen Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldim. Resûlullah üç def`a nefes etti. O saatte ağrı ve ıztırab hissetmedim.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
RESÛL-İ EKREM`İN HAZRET-İ SAFİYYE İLE İZDİVÂCI
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber (den dönüşte onun) la Medîne arasında üç gün ikamet buyurdu. Bu müddet zarfında Safiyye ile izdivâcı vâkı` oldu. Ben de müslümanları velîme taâmına da`vet ettim. Bu ziyâfette ekmek, et yoktu. Ziyâfete müteallık hiç bir şey yoktu. Yalnız Resûlullah Bilâl`e sofra yaymasını emretmişti. Sofra yayıldığında üstüne hurma, akt denilen ekşi yoğurtlu taâm, bir de tereyağı konulmuştu. (Yemek esnâsında) müslümanlar aralarında: - Safiyye mü`minlerin analarından birisi (hür bir kadın) mıdır, yoksa Resûlullah`ın mülk-i yemîni (bir câriye) midir? dediler. Bir kısım müslümanlar da: - Eğer Resûlullah Safiyye`yi örterse, o, Ümmehât-ı mü`minîn birisidir. Eğer örtmezse, Safiyye Resûlullah`ın mülk-i yemîn câriyesidir! mütâleasında bulundular. Resûlullah göç etmeğe karar verince binidinin arkasına Safiyye için bir taht kurdu. Ön tarafına da perde çekti.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
BU SEFERDE MUT`A NİKÂHININ VE BİNİT MERKEB ETİNİN YASAK OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ALÎ HADÎSİ
Hadis :
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber günü kadınların Müt`a sûretiyle nikâh edilmesini ve ehlî merkeplerin etinin yenilmesini yasak etmiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
HAYBER GANÎMETİNDEN GÂZÎYE BİR, ATINA İKİ PAY VERİLDİĞİNE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber günü süvârî gazîlerin atları için iki pay, yayalara bir pay verdi! dediği rivâyet olunmuştur.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
CA`FER-İ TAYYÂR (RADİYA`LLÂHU ANH)IN HABEŞE MUHÂCİRLERİYLE HABEŞİSTAN`DAN DÖNÜŞÜ VE HAYBER`DE RESÛL-İ EKREM`E MÜLÂKÂTI
Hadis :
Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz (Eş`arîler) Yemen`de iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Peygamber ba`s olunduğu ve Medîne`ye hicret ettiği haberi bize irişmişti. Biz de ben ve kardeşlerim -ki, biri Ebû Bürde, öbürü de Ebû Rühm`dür; ben kardeşlerimin en küçükleri idim.- Kavmimiz (Eş`arîler) den elli üç kişi refâkatinde Resûlullah cânibine muhâcir olarak (Yemen`den) çıkmıştık. Biz bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhâlefetiyle) gemimiz bizi Habeşe hükümdârı Necâşî`nin memleketi sâhiline bıraktı. Orada Ca`fer İbn-i Ebî Tâlib radiya`llahu anh`e kavuştuk. Bir müddet onunla berâber Habeşistan`da kaldık. Nihâyet hepimiz yola çıktık. Ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber`i fethettiği sıra kendilerine kavuştuk. Ordudaki mücâhidlerden bâzı kimseler bize yâni gemi yârânına: - Hicret şerefini kazanmakta biz sizi geçtik! diyorlardı. Bir kere de Esmâ` Bint-i Umeys -ki bizimle Habeşe`den gelenlerden idi- (zevci Ca`fer`le birlikte) Peygamber`in kadını (ve Ömer`in kızı) Hafsa`yı -ki, o da vaktiyle bir muhâcir kafilesi içinde Habeşistan`a hicret etmişti- ziyâret etti. Esmâ` Hafsa`nın yanında iken Ömer radiya`llahu anh de kızının odasına girdi. Ömer Esmâ`yı görünce Hafsa`ya: - Bu kadın kimdir! diye sordu. Hafsa: - Umeys kızı Esmâ` `dır! dedi. (Ömer Esmâ` `nın Habeşistan hicretine ve deniz boşluğuna işâret ederek): - A, bu kadın Habeşli Esmâ` mıdır? Vay bu kadın deniz yolcusu Esma` mıdır? diye tekrar tekrar lâtîfe etti. Esmâ` da: Evet! diye tasdîk etti. Ömer Esmâ` `ya: - Medîne`ye hicret fazîletinde biz sizi geçtik! Biz Resûlullah`a sizden daha lâyık, daha yakın bulunuyoruz! demesi üzerine Esmâ` titizlenerek şöyle müdâfaada bulundu: - Hayır? Siz, hiç öyle değilsiniz! Vallahi Resûlullah ile hicret eden sizlerin Resûlullah açlarını doyurdu, câhillerini okuttu (adam etti). Biz de Habeşistan`da, Resûlullah`a uzaklarda, müslümanlara kinle, adâvetle dolu bir muhitte, bir toprakta azâb ve ıztırâb içinde bulunuyorduk. Bütün bu mezâhimi biz, Allah`ın ve Resûlullah`ın rızâsı uğrunda iktihâm ettik. Ey Ömer! Allah adına yeminler olsun ki, bütün bu dediklerini gidip Resûlullah`a arzedinceye kadar ne bir lokma yemek yiyeceğim, ne bir yudum su içeceğim. Ey Ömer, biz uzak illerde azâb olunuyorduk ve korku içinde yaşıyorduk. (Sizin Peygamber`in sâyesinde saâdet içinde yaşadığınız gibi değil). Bu hakîkatleri şimdi gidip Resûllulah`a arzedeceğim. Resûlullah`a da soracağım (ve cevab isteyeceğim). Ey Ömer! (Şuna emîn ol ki, Resûlullah`a arzederken) ben ne yalan söylerim, ne de dilim yalan söylemeğe tenezzül eder. Bu muhâveremize bir kelime bile ziyâde etmem. Bu sırada Hafsa`nın odasına Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem gelmekle Esmâ`: - Yâ Resûla`llah! Ömer şöyle şöyle söyledi, diye hikâye etti. Resûlullah: - Sen ona ne cevab verdin? diye sordu. Esmâ`: - Ben de şöyle şöyle cevab verdim! diye müdâfaasını da anlattı. Bunun üzerine Resûlullah: - Bu hususda Ömer bana sizden daha lâyık ve yakın değildir. Hakîkat şudur ki, Ömer ve Ömer`le hicret eden arkadaşları için (Medîne`ye), bir hicret sevâbı vardır. Ey gemi yoldaşları, emîn olunuz ki, sizin için iki hicret fazîleti vardır (birisi Necâşî`ye, öbürüsü Resûlullah`a.
Sıra :