Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü
A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y ZHADİSLERİNDE ARAMA YAP
Ebû Hüreyre
Ebû Hüreyre - Sahih Buhari kitabındaki rivayet ettiği hadisi şerifler listesi
Ravi :
Baslik :
SÜMÂME İBN-İ ÜSÂL`IN MÜSLÜMÂN OLMASINA DAİR EBÛ HÜREYRE HADİSİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Necd tarafına bir süvârî müfrezesi göndermişti. Bu müfreze Benî Hanîfe`den Sümâme İbn-i Üsâl denilen bir kişiyi esîr edip getirdiler. Ve mescidin direklerinden birisine bağladılar: Resûlullah mescide çıktığında Sümâme`ye: - Yâ Sümâme, yanında ne var? (Gönülünden ne geçiriyorsun ve benden ne umuyorsun?) buyurdu. Sümâme: - Gönlümde hayır (ümîdi) var yâ Muhammed! (Çünkü sen zulüm etmezsin, afvedersin). Eğer sen beni öldürsen kanlı bir cânîyi öldürmüş olursun. Ve eğer bana (afv ni`meti) in`âm edersen ni`mete karşı şükreden bir kişiye in`âm etmiş olursun. Eğer (fidye-i necâtım için) mal istersen, ne kadar dilersen, işte malım, (veririm) dedi. Bu muhâvereden sonra Sümâme bağlı olarak bırakıldı. Ferdâsı gün olunca yine Resûlullah Sümâme`ye: - Ey Sümâme gönlünde ne var, ne umuyorsun? dedi. O da: - Yâ Resûla`llah, dün arzettiğim veçhile bana afv ni`meti ihsân edersen ni`mete karşı şükreden kimseye ihsân etmiş olursun! dedi. Resûlullah o gün de bağlı olarak bıraktı. Nihâyet üçüncü gün Resûlullah: - Ey Sümâme, yanında ne var bakalım? buyurdu. Sümâme de: - Dün arzettiğim dileğim var! dedi. Resûlullah: - Artık Sümâme`yi salıveriniz! dedi. Sümâme bırakılınca hemen mescidin yakınında bir suya koştu. Gusledip sonra mescide girdi. (Resûlullah`ın huzûruna vardı) ve: - Eşhedü en lâ ilâhe illâ`llah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah! dedi. Sonra şu sözleri söyledi: - Yâ Muhammed! Vallahi şu yer üzerinde bana senin yüzünden daha düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah, senin mubârek sîman bana yüzlerin en sevimlisi göründü. Vallahi dinlerden hiçbir din bana senin dîninden ziyâde düşman gelmezdi. Fakat bu sabah senin dînin bana göre dinlerin en sevimlisidir. Vallahi memleketlerden hiçbir şehir bana senin belden kadar menfûr değildi. Yâ Resûl! Ben ömre etmeğe niyet ettiğim sırada senin süvârîlerin beni yakalamıştı. Şimdi siz ne re`y edersiniz? dedi. Resûl-i Ekrem, Sümâme`yi (dünyâ ve âhiret saâdetiyle) müjdeledi, ve ömre etmesini emir buyurdu. Sümâme ömre için Mekke`ye varınca boş boğazın birisi ona: - Dîninden başka bir dîne mi döndün? dedi. O da şöyle karşıladı: - Hayır, vallaih ben dinden çıkmadım. Fakat ben, Muhammed Resûlullah ile berâber müslüman oldum (hak dîne girdim). Vallahi ben (din dediğiniz şirke) dönmem. Ve Peygamber izin vermedikçe size Yemâme`den bir buğday tânesi gelmiyecektir!.
Sıra :
Ravi :
Baslik :
ESVED ANSÎ: YALANCI PEYGAMBER
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bir kere uyurken rü`yâmda bana yerde medfûn hazîneler getirildi. Ve avucumun içine iki altın bilezik konuldu. Bu rü`yâm bana ağır geldi. Sonra Allah bana bunlara üflemekliğimi vahyetti. Ben de üfledim. Hemen ikisi de gitti. Ben bu bilezikleri iki yalancı (türedi Peygamber) ile te`vîl ettim ki, ikisi arasında bulunduğum San`alı (Esved-i Ansî) ile Yemâme`li (Müseylime) dir.
Sıra :
Ravi :
Baslik :
YEMENLİLERİ PEYGAMBER EFENDİMİZ`İN SENÂSI
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Ashâbım: Size Yemen hey`eti geldi. Yemenliler gönül zarları çok ince, gönülleri çok yumuşak insanlardır. Îman Yemenlidir. (Allah bilgisi ve korkusu olan) hikmet de Yemenlidir. İftihar ve kibir, azamet deve sâhiblerindedir. Sükûnet ve tevâzu` da koyun sâhiblerindedir.
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
BENÎ İSRÂÎL`İN FESÂDI BENÎ İSRÂÎL`İN BİR KÜSTAHLIĞI
Hadis :
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Allah tarafından) Benî İsrâîl`e: [Beyt-i Makdis`in kapısından eğilerek (tevâzu`la) giriniz ve: "Hıtta = Yâ Rab Dileğimiz, günahımızı affetmendir" deyiniz.] denildi ve onlar (tersine) kıçları üzere imekliyerek girdiler. Ve (emrolundukları kelimeyi) değiştirip hıtta yerine (istihfâf için) ... (mühmel kelimesin)i söylediler.
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
TEVRÂT METNİNİN İBRÂNÎ DİLİYLE YAZILMIŞ OLMASI VE YEHÛDÎLER`İN ARABCA TEFSÎRLERİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ehl-i Kitâb (olan yehûdîler) Tevrât`ı İbrânîce (metni) ile okurlar, Arab diliyle de müslümanlara tefsîr ederlerdi. Bu hususta Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbına siz Ehl-i Kitâb (ın sözlerin)i tasdîk, ne de tekzîb ediniz. Ancak: (Biz Allah`a ve bize indirilen Kur`ân`a îmân ettik...) deyiniz, buyurmuştur.
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
BAKARA 273 NOLU ÂYETİN TEFSÎRİ
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Kur`ân`da adı geçen) Miskin (halkı dolaşıp) halkının kendisine bir hurma, bir iki lokma (yiyecek) verdiği şu (dilence makulesi) kimseler değildir. Hakîkî miskîn, (kendisini geçindirecek nafakaya mâlik olmadığı halde) halka el açıp istemekten çekinen şu iffet sâhibleridir. İsterseniz (Kur`ânın tarîf ve tavsîfini de) okuyunuz: (Buhârî`nin şeydi Saîd İbn-i Ebî Meryem der ki:) Ebû Hüreyre: "İsterseniz okuyunuz!" söziyle: "Onlar nâstan isrâr ile istemezler!" meâlindeki kavl-i şerifi kasdetmiştir.
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
HAZRET-İ YÛNUS`UN BİR MENKABESİ
Hadis :
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: "Her kim ben Yûnus bin Mettâ`dan hayırlıyım derse yalan söylemiştir" buyurmuştur.
Sıra :
Ravi :
Hadis :
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: "Ey kulum sen fukarâya nafaka ve sadaka ver ki, ben de sana vereyim!" buyurdu. Resûl-i Ekrem (devâm edip) der ki: Allah`ın hazîne-i keremi doludur, harcamak onu eksiltmez o gece ve gündüz dâimâ akar. Yine Resûl-i Ekrem (devâm edip) buyurur ki: Allah`ın göğü, yeri yarattığı gündenberi infâk ve in`âm ettiği ni`metlerin mâhiyetini bana bildirebilir misiniz? Onun bedî` kerem ve inâyetindeki ni`metlerden hiç bir şey eksilmemiştir. Çünkü O`nun tahtı (hudutsuz ni`met) deryâ (sı) üzerine kurulmuştur. Yed-i kudretinde de mîzân-ı adâlet ve terâzînin gözü (gâh) ağar, (gâh) yukarı yükselir. (Bu sûretle insanların kimisine çok, kimisine az rızık verir).
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
ŞİHÂB-I SÂKIB
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur ki, bu rivâyetiyle Ebû Hüreyre Nebû salla`llahu aleyhi ve sellem`e erişir: Cenâb-ı Hak gök yüzündeki meleklere bir emrin infâz olunmasını hükmettiği zaman Allahu Teâlâ`nın -düz bir taş üstünde (hareket ettirilen) zincir (sesi) gibi (mehâbetli) olan- bu ilâhî hükme melekler tamâmiyle inkıyâd ederek (korku ile) kanadlarını birbirine vururlar. Gönüllerinden bu korku gidince de melekler, Cebrâil ve Mikâil gibi mukarrebîn meleklerine: - Rabb`ınız ne söyledi? diye sorarlar. Mukarrebîn melekleri: - Allah`ın söylediği hak sözdür, diye Allah`ın hüküm ve takdîrini bildiririrler ve: Allah yücedir, Allah büyüktür, derler. Bu sûretle kulak hırsızı şeytânlar Allah`ın o emir ve tekdîrini işitirler. O sırada kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş (ve kulak hırsızlığına hazırlanmış) bulunurlar. Şeytanlar bu vaziyette iken bâzı def`â meleklerin muhâveresini işiten en üstteki şeytana bir ateş parçası yetişip altındaki şeytana o haberi işittirmeden onu yakar. Bâzı def`â da ateş erişmeyip altındaki şeytana haberi verir. O da altındakine vererek bu sûretle tâ yere kadar haber ulaşır ve sâhirin ağzına verilir. Şimdi sâhir o haberle berâber yüz yalan uydurup (halka söyler) ve emr-i İlâhî yer yüzünde tahakkuk edince sâhir doğru çıkmış olur. Ve ondan bu haberi işitenler halka: - Nasıl size vaktiyle şöyle şöyle olacak diye bunları birer birer haber vermedim mi idi? Gördünüz ya sâhirin gök yüzünden işittim dediğini sözüne hak ve doğru buluyoruz, derler.
Sıra :
Fasil :
Ravi :
Baslik :
ŞEFÂAT-İ KÜBRÂ HADÎSİ EBÛ HÜREYRE RADİYA`LLÂHU ANH`İN ŞEFÂAT-İ KÜBRÂ HADÎSİ
Hadis :
Şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in sofrasına et yemeği getirildi. Ve kol tarafından bir parça ayrılıp önüne konuldu. Çünkü Resûlullah etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma kopardı. Sonra şöyle hikâye etti: Ben kıyâmet gününde bütün insanların ulusuyum. Bu neden, bilir misiniz? diyerek şöyle îzâh eyledi: Dünyâda önce ve sonra gelmiş, geçmiş ne kadar insanlar varsa bunların hepsi Allahu Teâlâ kıyâmet gününde düz ve geniş bir sâhada toplıyacaktır. Öyle düz ve geniş meydan ki orada bir çağırıcı selenince sesini herkese duyurabilecek ve bakan bir kişinin gözü mahşer halkını bir bakışda görebilecek. (Dağ tepe gibi görmeğe, işitmeğe bir mânî` bulunmayacak.) Bir de güneş (bütün harâretiyle) yaklaşak. Artık insanların gamı, meşakkati dayanılmaz ve tahammül olunmaz bir dereceye varacak. Bu sırada nâs biribirine: "Size irişen şu fâciayı görüyor musunuz? Rabb`inize delâlet edecek bir şefâatci bulmak çâresine niye bakmıyorsunuz?" diyecekler. Bunun üzerine mahşer halkının bâzısını bâzısına: Haydi Âdem`e gidiniz, deyip mahşer halkı Âdem aleyhi`s-selâm`a gelerek: - Ey insan nev`inin babası! Allahu Teâlâ seni yed-i kudretiyle yarattı ve sana kendi rûhundan hayat verdi. Sonra meleklere emredip onlar da sana secde ettiler. Rabb`ine hakkımızda şefâat dile. Ey atamız, içinde bulunduğumuz şu müşkül vaziyeti görmüyor musun? Başımıza gelen şu musîbeti bilmiyor musun? diyecekler. Âdem de: - Rabb`im bugün celâllıdır. O derecede ki, ne bundan önce böyle bir gazab etmiştir, ne de bundan sonra bu türlü gazâb eder. Hem Cenâb-ı Hak beni Cennet meyvasından birini yemekten nehyetmiş iken ben âsî olup yemiştim. (Artık size şefâat edemem, şimdi ben kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim nefsim!. Siz benden başka bir şefâatci bulunuz: Nûh`a gidiniz, diyecek. Onlar da Nûh`a varacaklar. Ve: - Ey Nûh sen yer yüzünde Allah`dan başka şeye tapan insanlara risâlet vazîfesiyle gönderilen peygamberlerin hiç şüphesiz birincisisin. Allah sana (Kur`ân`da): "Çok şükreden kul" adını verdi. Lütfen hakkımızda Rabb`ine şefâat eyle. Ne acıklı vaziyette oluduğumuzu görmüyor musun, diyecekler. Nûh Peygamber de: - Azîz ve Celîl olan Rabb`im bugün celâllıdır. Bir derecede ki, Allahu Teâlâ ne şimdiye kadar böyle gazablanmıştır, ne de bundan sonra gazablanır. Benim de bir duâ endişem var: Vaktiyle kavmîmin helâki için duâ etmiştim. (Bu cihetle kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim, nefsim! Şimdi siz başka bir şefâatci arayınız, İbrâhîm`e gidiniz, diyecek. Onlar da İbrâhîm` aleyhi`s-selâm`a varıp: - Ey İbrâhîm, sen yer yüzündeki insanlardan Allah`ın peygamberi ve Allah`ın dostu bir zatsın. Rabb`in Teâlâ`ya hakkımızda şefâat etsen. Şu acıklı hâlimizi görüyorsun, diyecekler. İbrâhîm Peygamber de onlara: - Bugün Rabb`imin celâl sıfatı tecellî etmiştir. Hem bir derecede ki, ne bundan evvel böyle gazab etmiştir; ne de bundan sonra. Ben (li-maslahatin) üç kere yalan söylemiştim. (şimdi kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim, nefsim! Artık siz başka bir şefâatci arayınız, Mûsâ`ya gidiniz, diyecektir. Onlar da Mûsâ Aleyhi`s-selâm`a varıp: - Ey Mûsâ, sen Allah`ın peygamberisin. Allah, risâleti ile ve kelâmı ile seni insanlar üzerine fazîletli kıldı. Rabb`in Teâlâ`ya hakkımızda şefâat et.
Sıra :