Hadis | Kütüb-ü Sitte | Buhari | Hadis Sözlüğü

A B C D E F G H I İ K L M N R S Ş T U V Y Z

HADİSLERİNDE ARAMA YAP

Fasil Ravi Konu Hadis

CENÂZE BAHSİ

Sahih Buhari eserindeki CENÂZE BAHSİ fasılı ile ilgili konular ve hadisler

Fasil :
Baslik :
CENÂZE NAMAZINDA FÂHİTA KIRÂETİ HAKKINDA İBN-İ ABBAS HADÎSİ
Hadis :
Cenâzeye namaz kıldığı ve (nemezde cehren) Kur`ân-ı Kerîm`in Fatîha (sûre) sini okuyup (sonra da) bilsinler ki, Fâtiha okunması sünnettir, dediği rivâyet edilmiştir.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
KABİR SUÂLİ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ
Hadis :
Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Mü`min) kul, kabrine konulup onun ashâb ve yârânı geri dönüp gittiklerinde -ki meyyit, bunlar yürürken ayakkablarının sesini bile muhakkak işitir- ona (Münker ve Nekîr adlı) iki melek gelir. Bunlar meyyiti oturturlar. Ve ona: - Hâ! Şu Muhammed -salla`llâhu aleyhi ve sellem- denilen kimse hakkında (ki kanâatin nedir?) Ne dersin? diye sorarlar. O mü`min de: - Samîmî bildiğim ve size de bildirmek istediğim şudur ki, Muhammed salla`llâhu aleyhi ve sellem Allâh`ın kulu, ve Allâh`ın Resûlü`dür, diye cevab verir. Bunun üzerine melekler tarafından: - Ey mü`min! Cehennem`deki yerine bak, Allâhu Teâlâ bu azâb yerini senin için Cennet`ten (yüce) bir makâma tebdîl eyledi, denilir. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem: "O mü`min, Cehennem ve Cennet`teki iki makâmını birden görür" buyurmuştur. Fakat kâfir veyâhud münâfık olan meyyit (meleklerin bu suâline karşı): - Muhammed hakkında birşey bilmiyorum. Halkın ona (peygamber) dedikleri bir sözü (işitir), ben de halka uyup söylerdim, diye cevâb verir. Bu iki melek tarafından bu kâfir veya münâfıka: - Hay sen anlamaz ve uymaz olaydın! denilir, sonra bu kâfir veya münâfıkın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. O topuzu yiyince kâfir veyâ münâfık şiddetli sayha ile bir bağırır ki, bu feryâdı ins ve cinden başka bu ölüye yakın olan herşey işitir.
Sıra :
 
Fasil :
Ravi :
Baslik :
CENÂB-I HAKK`IN MELEKÜ`L-MEVT İLE HAZRET-İ MÛSÂ`YI İMTİHÂNINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Hadis :
Buhârî`nin tahrîcine göre Ebû Hüreyre demiştir ki: Melek-i Mevt Mûsâ aleyhi`s-selâm`a gönderildiğinde (şedîdü`ş-şekîme olan) Mûsâ, Azrâil`in yüzüne kemâl-i tehevvürle baktı. Bir halde ki, nüfûsu beşeriyyeyi kabza me`mûr olan bu bî-amân melek korktu, gözü karardı. Derin bir haşyet içinde Cenâb-ı Hakk`a: - Yâ Rab! Beni bir kuluna gönderdin ki, o ölmek istemiyor, diye arz-ı hâl etti. Cenâb-ı Hak Azrâil`e eski kudret ve metânetini iâde buyurarak tekrar Mûsâ`ya gönderdi. -Ma`dûd ve bir hudûdü müntehâ ile mahdûd ve muayyen olmak şartiyle kendisine arzu ettiği kadar yaşaması bahşedildiğini şöyle buyurdu. Mûsâ bu bahşâyiş-i ilâhîye muttali` olunca: - Yâ Rabbî! Bundan sonra ne olacak? Ölecek miyim, yoksa daha yaşıyacak mıyım, diye sordu. Taraf-ı İlâhîden: Öleceksin, buyuruldu. Mûsâ: - Öyle ise ölüm şimdi gelsin, niyâzında bulundu. Ve yine Cenâb-ı Hak`tan bir taş atımı menziline kadar kendisini Beyt-i Makdis`e yaklaştırmasını ve orada ölüp oraya defnolunmasını diledi. Ebû Hüreyre demiştir ki: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem: - Eğer ben Mûsâ`nın medfeninde sizinle berâber bulunsaydım, onun yol kenarında olan ve kızıl bir kum tepesinin yanında bulunan kabrini size gösterirdim, buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
UHUD ŞEHÎDLERİNİN SÛRET-İ DEFNİ HUSÛSUNDA CÂBİR İBN-İ ABDİ`LLÂH HADÎSİ
Hadis :
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem Uhud (gazâsı) şehidlerinden ikişer kişiyi bir kabirde yerleştiriyordu. Ve bize: - Bunların hangisi Kur`ân`ı daha çok öğrenmiştir? diye soruyordu. Bu çift şehidlerden birisine işâret edilince, onu kabre önce koyuyordu. Ve sonra: - Kıyâmet gününde ben bu mücâhidlerin hayatlarını fedâ ettiklerinin şâhidiyim, buyurdu. Sonra da azîz şehidlerin gasledilmeden ve üzerlerine namaz kılınmadan kanlar içinde defnolunmalarını emreyledi.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
İRTİHAL BUYURMAZDAN EVVEL RESÛL-İ EKREM`İN UHUD ŞEHÎDLERİNE NAMAZ KILDIĞINA DÂİR UKBE İBN-İ ÂMİR HADÎSİ. VE ŞEHÎDE NAMAZ KILINMASI HUSÛSUNDA ULEMÂNIN İCTİHADLARI
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem (irtihâline yakın) bir gün çıkıp Uhud (gazâsı) şehidlerine meyyite namaz kılar gibi namaz kıldı. Sonra (Medîne`ye) gelip minbere çıktı. Ve (ölülere, dirilere vedâ eder gibi bir hutbe îrâd edip) buyurdu ki: Ben sizin Kevser havuzuna ilk erişeniniz olacağım. Sizin Hak yolundaki hizmetlerinize şehâdet edeceğim. Vallâhi ben, şu anda (Cennet`teki) havuzumu görüyorum. Ve emîn olunuz yine şu anda bana hazâin-i arzın yâhud arzın anahtarları verildi, (bütün cihâna İslâm nûrunun intişârı tebşîr edildi). Vallâhi ben, vefâtımdan sonra sizin hâl-i şirke döneceğinizi umarak hiç endîşe etmem. Yalnız sizin (ihtiras ile) nefsâniyet güdüp didişmenizden korkarım.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
İBN-İ SAYYÂD HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ
Hadis :
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Ömer radiya`llâhu anh Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem ile berâber bir cemâat içinde İbn-i Sayyâd (denilen bir kâhin) in yanına gitmişlerdi. Resûlullâh ile maiyyetindeki zevât İbn-i Sayyâd`ı (Ensâr`dan) Benî Megâle soyunun kasrı yanında çocuklarla oynarken buldular. İbn-i Sayyâd o sırada henüz erlik çağına ermeğe yaklaşmıştı. Bu genç kâhin Resûl aleyhi`s-selâm`ı bilemedi. Resûl-i Ekrem eli ile buna (hafifçe) vurarak: - Benim Resûlu`llâh olduğuma inanır mısın? deyince anladı. Resûl-i Ekrem`e bakarak: - Senin ümmîlerin peygamberi olduğunu kabûl ederim, dedi. Ve sonra Resûl-i Ekrem`e: - Sen de benim resûlu`llâh olduğuma inanır mısın, dedi. Resûlullâh bunun suâline cevap vermeği bırakıp: - Ben Allâh`a ve Allâh`ın (hak) peygamberlerine inanırım, buyurdu. Sonra da bu küçük kâhine: - Düşte, türede ne görüyorsun bakalım? diye sordu. O da: - Bana gerçek haberler de gelir, yalan haberler de. (Rü`yâmın kimi eğri çıkar, kimi doğru) diye cevab verdi. Bunun üzerine Resûl aleyhi`s-selâm: Öyle ise senin işin çok karışıktır, buyurdu. Bundan sonra Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem İbn-i Sayyâd`a: - Haydi gönlümde senin için bir şey sakladım, şunu bil bakayım? buyurdu. (Ve zihninde Sûre-i Dühân`ı hatırlamıştı). İbn-i Sayyâd: - Gönlündeki "Duh" dur, diye cevab verdi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: - Haydi sus, yıkıl git, haddini tecâvüz etme, buyurdu. Şimdi Ömer radiya`llâhu anh: - Yâ Resûla`llâh müsâade buyur da şu yalancı piçin boynunu vurayım, dedi.. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem: - Bırak şunu, eğer bu deccâl ise sen onu vurmağa me`mûr değilsin. Deccâl değil ise onu öldürmekte senin için ne hayır ve menfaat vardır, buyurdu. Yine İbn-i Ömer radiya`llâhu anhumâ demiştir ki: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem bundan başka bir kerre de Übey İbn-i Kâ`b radiya`llâhu anh ile berâber İbn-i Sayyâd`ın bulunduğu bir hurmalığa gitmişti. Resûlullâh onu gâfil avlamak ve İbn-i Sayyâd kendilerini görmeksizin onun husûsî hayâtını görmek ve onun kehânetini ve gayri tabiî hâlini Ashab`a göstermek istiyordu. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem onu kadife kisvesi içinde yan yatmış bir halde gördü. Hırka içinde genizden gelen bir hırıltı vardı. Tam bu sırada bir hurma ağacının arkasına gizlenmiş bulunan İbn-i Sayyâd`ın annesi, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`i gördü. Ve hemen: - Yâ Sâfi! İşte Muhammed geldi, diye seslendi. Sâfi, İbn-i Sayyâd`ın adıdır. İbn-i Sayyâd sür`atle ayağa kalktı. Bunun üzerine Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem maiyyetinde bulunan zevâta: - Şu kadın oğlunu o halde bıraksaydı, o, saçma sapan sözleriyle gayri tabiî hâli ile size ne mal olduğunu anlatırdı, buyurdu.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
RESÛL-İ EKREM`İN HÂDİMİ BULUNAN BİR YEHÛDÎ ÇOCUĞUNU MARAZ-I MEVTİNDE İYÂDE BUYURUP TA`LÎM-İ DÎN ETTİKLERİNE DÂİR ENES HADÎSİ
Hadis :
(Abdü`l-Kuddüs) adlı bir yehûdî çocuğu vardı. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e hizmet ederdi. (Bir ara) çocuk hastalandı. Nebî aleyhi`s-selâm bunu iyâdeye geldi. Ve başucunda oturdu. Ve çocuğa: "Müslüman ol!" buyurdu. Çocuk (yanında bulunan) babası (nın yüzü) ne baktı. Babası oğluna: - Ebü`l-Kâsım salla`llâhu aleyhi ve sellem`in emrini kabûl et! dedi. Abdü`l-Kuddüs de hemen: - (Eşhedü en lâ ilâhe illâ`llâh ve eşhedü enne Muhammeden resûlu`llâh) deyip müslüman oldu. Nebiyy-i Erham salla`llâhu aleyhi ve sellem (hastanın yanından) çıkarken: Şu çocuğu Cehennem ateşinden halâs eden Cenâb-ı Hakk`a hamd ü senâlar olsun, diyordu.
Sıra :
 
Fasil :
Ravi :
Baslik :
CENÂB-I HAKK`IN İNSANLARI HAKKI KABÛLE MÜSÂİD BİR FITRATTA YARATTIĞI, SONRA ÇOCUĞUN ANASİYLE BABASI KENDİ DİNLERİNİ ÖĞRETTİKLERİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Hadis :
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Her doğan çocuk muhakkak İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anasiyle babası onu yehûdî yâhud nâsrâni, yâhud mecûsî yaparlar. Nasıl ki, her hayvanın yavrusu tâmmü`l-a`zâ` olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görülür mü? Sonra Ebû Hüreyre radiya`llâhu anh: [Habîbim! Allâh`ın insanları hakkı idrâk ve kabûle müsâid yarattığı fıtrat-ı asliyyesi -ki, fıtrat-ı İslâmiyyedir- rehber-i hareket ittihâziyle Allâh`ın yarattığı bu İslâm ve tevhid seciyyesini şirk ile tebdîl etmek muvâfık değildir. Bu İslâm ve tevhid dîni, en doğru bir dindir] meâlindeki nazm-ı şerîfi okumuştur.
Sıra :
 
Fasil :
Baslik :
RESÛL-İ EKREM`İN, AMUCASI EBÛ TÂLİB`E KELİME-İ TEVHÎD ARZETMESİ, FAKAT EBÛ TÂLİB`İN İ`RÂZINA DÂİR MÜSEYYEB HADÎSİ
Hadis :
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ebû Tâlib`e ölüm (alâmetleri) geldiği sırada ona, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem geldi. Ve amcasının yanında Ebû Cehl İbn-i Hişâm ile Abdullâh İbn-i Ebî Ümeyye`yi buldu. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem Ebû Tâlib`e: - "Ey ammi! (Lâ ilâhe illâ`llâh) de, nezd-i Bârî`de kendisiyle sana şehâdet ve şefâat edebileceğim (bu mübârek) kelimeyi söyle!" buyurdu. Ebû Cehl ve Abdullâh İbn-i Ebî Ümeyye: - Ey Ebû Tâlib! Abdülmuttalib milletinden yüz mü çevireceksin? diye men` ettiler. Resûl-i Ekrem amucasına bu kelime-i tevhîdi arza devâm ediyordu. Bu ikisi de mütemâdiyen o sözlerini tekrar eyliyorlardı. Nihâyet Ebû Tâlib bunlara söylediği son söz olarak: - "O, (yâni ben) Abdülmuttalib milleti üzredir" dedi, ve "Lâ ilâhe illâ`llâh" demekten çekindi. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem: - "İyi bil amcacığım! Yemîn ederim ki ben, hakkında mağfiret dilemekten nehy olunmadıkça herhalde Allâhu Teâlâ`dan senin için af ve mağfiret dilerim!" dedi.
Sıra :
 
Fasil :
Konu :
Baslik :
ALÎ İBN-İ EBÎ TÂLİB RADİYA`LLÂHU ANH`İN KAZÂ VE KADERE DÂİR BİR HADÎSİ
Hadis :
(Biz bir kere) Bakî-i Garkad (kabristanında) bir cenâzede bulunduk. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem de yanımıza gelip oturdu, biz de etrâfına oturduk. Resûl-i Ekrem`in elinde bir asâ vardı. O hazret başını eğdi. Asâsiyle yere vurmağa başladı. Sonra buyurdu ki: - Sizden hiçbir kimse ve nüfûsu mahlûkadan hiçbir nefis yoktur ki, onun (Allâhu Teâlâ tarafından) Cennet`teki ve Cehennem`deki yeri takdîr ve ta`yîn edilmemiş olsun! Onun şakî ve saîd olduğu tesbit olunmamış bulunsun! Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm`dan birisi dedi ki: - Öyle ise yâ Resûla`llâh! Ameli ve ibâdeti bırakıp Cenâb-ı Hakk`ın takdîrine i`timâd edemez miyiz? Bizdenm, saâdet ehli (olması mukadder) olan her kişiyi kazâ-yı ilâhî, ehl-i saâdetin (hayır) ameline sevkeder, (kişi Cennet`e nâil olur). Yine bizden ehl-i şakâvetten (olması mukadder) olan her kişiyi de kazâ-yı İlâhî, ehl-i şakâvetin (şer) ameline sevkeder, (bu da Cehennem`e girer). Resûl-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem cevâben: - Saâdet ehline, saâdet sâhiblerinin (hayır) ameli (sevdirilerek) îfâsı kolaylaştırılır. Ehl-i şakâvete de eşkıyâ zümresinin (şer) işleri (sevdirilerek) îfâsı teshîl edilir, buyurdu. Sonra Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem şu mealdeki âyet-i kerîmeyi okudu: - O kimse ki Allah hakkını verir, Allah`tan korkar, güzel kelimeyi, (Lâ ilâhe illâ`llâh) Kelime-i Tevhîd`ini tasdîk eder, muhakkak biz o kimseye hayra karşı yüsrü mûcib bir haslet müyesser kılarız. O kimse ki, hakku`llâh`a buhl edip inâyet-i ilâhiyyeden istiğnâ ve güzel kelimeyi tekzîb eder, ona da hayra karşı usrü şiddet-i mûcib bir haslet müyesser kılarız.
Sıra :